Durun!
Henüz vakit varken durun!
Harcadığınız zamana, ödediğiniz paraya yazık dememek için durun!
İnsanların hormonlarını kullanarak ceplerinden paralarını almak bunu da ticaret kisvesi altında yapanların kazdığı iki saatlik tuzağa düşmemek için durun!
Şu filmden bahsediyorum, hani daha vizyona girmeden ortaklığı kasıp kavuran, biletleri yok satan, E.L. James’in aynı adlı romanından uyarlanan filmden; ‘Grinin Elli Tonu’ndan….
Annemin meşhur lafıdır;“Methedilen bağa sepetini küçük götür”. Ama ben akıllanmayacağım anlaşılan. Yine inandım, yine inandım. Gerçi kitabını da beğenmemiştim, klişe, sönük ve abartılı bulmuştum ama yine de bir umudum varmış demek. Emeğe son derece önem veren, inanılarak ve saygı duyularak yapılan her işin arkasında olan ben, insanların zaaflarını kullanarak, pazarlama balonuyla insanların vakitlerini, arzu ve cinselliklerini istismar eden bu yaklaşım konusunda iki çift laf etmeden de duramazdım…
Filmin konusuna gelince; “Edebiyat öğrencisi olan Anastasia Steele, genç girişimci Christian Grey'le röportaj yapmaya gittiğinde son derece çekici, zeki ve sinir bozucu bir adamla karşılaşır. Toy ve masum Anastasia, bu adama duyduğu arzu karşısında şaşkına döner ve adamın gizemli doğasına rağmen ona yakınlaşma arzusuyla yanıp tutuşur. Anastasia'nın güzelliği, zekâsı ve özgür ruhuna direnemeyen Grey de onu istediğini kabul eder, ancak şartları vardır. Grey'in sıra dışı erotik istekleri karşısında şoka uğrayan ama bir yandan da heyecana kapılan Anastasia tereddüde düşer. Büyük başarısına rağmen -çok uluslu şirketleri, uçsuz bucaksız serveti ve sevgi dolu bir ailesi olmasına rağmen Grey şehvete esir olmuş ve hükmetme hırsı olan bir adamdır. Çift, cüretkâr ve tutkulu bir fiziksel ilişkiye yelken açarken, Anastasia, Christian'ın karanlık sırlarını ve kendi gizli arzularını keşfeder.” Keşfeder keşfetmesine de heyecanı, cinselliği yeni öğrenen üstelikte bunu ilk görüşte aşık olduğu gizemli sevgilisi ile keşfeden sıradan bir genç kızınkinden farklı değil ki. Ayrıca hangi yirmi yedi yaşındaki adam, filmdeki Christian Grey karakteri gibi olgun, ağır abi, cool duruşlu davranabilir, helikopter alabilecek parayı kazanabilir, takım elbiselerini, gömleklerini yan yana dizebilir, sadece gri giyinebilir?
Tamam, kitap ile birebir gidiyor, nasıl hikâye ikinci ve üçüncü kitaplarda farklı boyut kazanıyorsa filmde de öyle yapmışlar. Hal böyle olunca beklentim, iki genç insanın birbirlerinde ilk aşk da dahil olmak üzere birçok ilki yaşayarak tutkulu bir aşk yaşamasıydı. Zaten kitabın ana konusu bu. Düşündüğü ise sevişme sahneleri ise bu konunun renklendirme ve süslemesi olacaktı. Gelin görün ki koskoca bir hayal kırıklığı oldu; Yavan diyaloglar, anlamsız sahne geçişleri.
Bir an için filmde, aşkla sevişmenin önemi mi anlatılıyor diye düşünürsek o da değil. Tek bedende iki ruh varsa, kalbiniz durur tam o an. Sevişirken ölür, ölürken sevişirsiniz. Çünkü tıpkı ölüm gibi sevişmek de önce kendinizle, sevdiğinizle sonra tüm evrenle birleşmek, bütünleşmektir. Aşkla olduğunda bir ibadet, aksi halde cinayettir, aşkın katlidir. Sadece ihtiyaçlar adına, anlık dürtülerle yaşanan “tek gecelik” ler, sabah arkana bakmadan kaçma duygusu yaşatır insana.“Ben niye yaptım”larla, kendini kötü hissetme arasında gidip gelen çizgide yaşanan şey sadece çiftleşmektir. Oysa sevişmek, tekleşmektir. Oysa filmde aşkla-cinsellik arasındaki o sanatı kurgulayamayınca toplu bir pornografi izletmekten öteye gidilememiş, sinema tarihine ikinci sınıf erotik yapımlar arasına girecek filmlerden biri olmuştur.
Velhasıl boş verin grinin elli tonunu, hayatın onca rengi varken… Onca kırmızı varken aşklara konmak için hazır bekleyen, güneşten sarkan sarılar, sümbüllere tutunmuş morlar, ak güvercinlerin kanadında uçuşan beyazlar varken grileri bırakın gitsin. Bu filmi izlemek için harcayacağınız iki saati, sevdiklerinize verin. Zamanınızı boşa geçirmeyin ve Grinin Elli Tonunu değil, hayatın tüm renklerini keşfedin.
Pişman olmayacaksınız, beni dinleyin!
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan