Hayat Gemisindeki Kılavuz Kaptanlar
Hani öyle zaman gelir ki, anlatamadığınızı sanırsınız kendinizi etrafa.
Siz küçülmüş, küçücük kalmışsınızdır, dünya kocaman.
Bir yumru tıkanmıştır boğazınıza konuşamazsınız…
Kendini bilmez, serseri bir gözyaşı, göz pınarınızda hazır beklemektedir, düşmek için yanağınıza.
Yalnızlığınız pusu kurmuştur yollarınıza.
Hele bir de soğuk ve yağmurluysa dışarıdaki hava.
Sonra bir bakarsınız değişmiştir zaman. Siz anlatamaz sanırken kendinizi, anlaşılabildiğinizi fark edersiniz; kim olduğunuzu, ne olduğunuzu.
Güneş açar bir anda ve siz ısınırsınız sevginin ışığında…
Bu duyguları çok yoğun yaşadığım bir haftaydı ve beş yıllık geleneği bir kez daha bozmayarak doğum günü haftamı kendime ayırıyorum, müsaadenizle;
Doğum günümdü geçen hafta…Doğum günleri hep önemlidir benim için.
Doğan kişiye “iyi ki doğdun, iyi ki doğmuşsun” dediğimiz gündür çünkü o günler.
Doğan kişinin, hayatımızdaki yerini sorguladığımız, anlamının farkına vardığımız, belki de varlığı için bir kere daha şükrettiğimiz günlerdir.
Gündelik hayatta ne çok ihmal ediyoruz sevdiklerimizi, sevgimizi göstermeyi.
Oysa hayatta her şey de olduğu gibi dostluğun da beslenmeye ihtiyacı vardır, emeğe ve ilgiye. Odamı kaplayan rengarenk çiçeklere bakınca bunlar geçiyordu aklımdan; Taaa uzaklardan gelen çikolata toplarına, armağanlara, pastalara bakınca…
Hele o yazılar, mesajlar, sahi ben ne yapmışım da yazılan sözlere, ruhumu ısıtan kelimelere, kendimi dünyanın en özel kadını hissettiren cümlelere nail olmuşum dedirten içten dilekler.
Hepsinde sevgi vardı, yürek vardı, emek vardı.
Yüreğine bir şekilde dokunduklarım, benim de yüreğime dokundular sihirleriyle.
Ve anlaşılabilmişim demek ki dedim kendime; sevdiğimi, verdiğim önemi gösterebilmişim.
Farklı bir organizasyon yapmışlar bu kez benim için, değişik bir yerde, değişik bir sürpriz, Meyhanede bir fasıl gecesi. ‘Meyhane işte, ne kadar farklı olabilir diye düşünüyor insan değil mi, ya da değişiklik bunun nneresinde’. Ama işte öyle değilmiş.
Beşiktaş’ta caddeye çok yakın bir yerde ‘HAYAT MEMAT MEYHANESİ’.
Kapısına gelince bir an durup kalıyorsun. Küçücük bir masal evi sanki burası.
Mavi-beyaz boyalı, ferforjeli pencerelerinde sardunyalar sallanan, önünde beyaz masa örtülü masaları, tahta sandalyeleri olan alışılagelmiş meyhane konseptinden çok farklı bir yer.
İçerisi de dışarıdan farklı değil; Mavi-beyaz-pembe tahta iskemleler, sakız kokulu beyaz masa örtüleri, dantel perdeli pencerelerle masal evinde hissetmeye devam ediyor insan kendini. İnanılmaz bir misafirperverlikle karşılanıyoruz, hani sanki dışarıda bir yer de değil de, bir arkadaşımızın evindeymişçesine.
Envai çeşit mezeyle süsleniyor masamız, buzlar katılıyor rakılara ve fasıl başlıyor, eskilerden günümüze unutulmaz şarkılarla. Gözüm duvarda asılı nazarlığa takılıyor, bir de‘HAYAT MEMAT MEYHANESİ’ yazan tabelaya, gülümsüyorum.
Pasta geliyor masaya, dostlarım beni mutlu etmek için yanımda, içim huzurlu, ben mutlu.
Daha ne isterim ki, şanslıyım ben, Allahın sevgili kulu
Aşk, bir bedende iki ruh, dostluksa iki bedende bir ruhtur.
Ve öyle bir ruhtur ki o, dolduramaz yerini ne ana ne kardaş.
Dost; Mutluluğunuzda yanınızda olan, acınızda elinizi tutan. Yeri geldiğinde ailenizle bile paylaşamadıklarınızı dinleyen, kol kanat geren. Sizinle üzülen, sizinle özleyen, sizinle sevip sizinle gülen. En manasız, en arsız, en imkansızlarınızı dinleyip bunları bir anda unutan.
Sizi sevdiğini söyleyen ama bunun ötesinde gösteren.
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.” demiş Nazım Hikmet…
Kimisiyle sohbet edersiniz uzun uzun. Kimisiyle en gizli hayallerinizi paylaşırsınız, en imkansız düşlerinizi.
En komik, en eğlenceli anlarınızın tanığıdır kimisi, en çok onunla gülersiniz, karnınız ağrıyana dek. Sık konuşamadığınız vardır ama bilirsinizdir orada olduğunu.
Görüşemediğiniz vardır, aslında size sizden yakın, bir sevincinizde kalpleri titrer, bir üzüntünüzde gözyaşları hazır bekler.
En güzel şarkılar, dostlarla söylenenler, en keyifli zamanlar, dostlarla geçirilenlerdir. İhtiyacınız olduğunda koşarak gelir dost, saatlerce konuşur, günlerce yanınızda olur.
Sizin kızdığınıza sinirlenir, sevdiğinizi sahiplenir.
Dost bazen minik bir kuş, bazen var olmayan sevgili, kimi zaman saksıda bir çiçektir, ama asıl dost seni senden çok sevendir.
Ömür dediğimiz uçsuz bucaksız bir deryaysa eğer, yol alırken kendi küçük gemimizle, kılavuz kaptanımızdır dost; bizimle birliktedir. İnsanların en acizi, dost edinmeyendir.
Bundan da acizi ise dostunu yitirendir.
Biliyor musunuz? Her dostluğun gökyüzünde bir meleği varmış ve yeryüzünde biten her dostluk için gökyüzünde bir melek ağlarmış.
Hayatın en büyük hediyesi, gerçek dostlardır.
O yüzden sevdiklerinizin yüreğine dokunun bir şekilde. Gösterin verdiğiniz değeri hepsine.
Ve eğer böyle dostlarınız varsa, gerçekten kıymetini bilin bence.
Gerçek dostlar kolay bulunmuyor, değerini bilmeli. Çünkü dostluk dediğin ciddi iştir, öyle ki, hayat memat meselesi…
Cansen Erdoğan