Hikâyenin Sonunda Bir Kişi Eksikti!
Bundan dört-beş sene öncesiydi yanlış hatırlamıyorsam. Hangi gazeteyi alsak, hangi kanalı açsak onlar karşımızda oluyordu, hem de aile boyu. Er kişi, ünlü bir müzisyen, hatun olan ise güzel ve bakımlı eşi. İki tane kızları var boylarınca, genç, başarılı, yetenekli. Dışarıdan her şey güllük gülistanlık iken içeride şenlik varmış meğer. Koca, 30 küsur evliliğin ardından bir bavulla evden çıkıp ‘öteki’ kadına gidiyor, ortalık karışıyor. Kızlar babalarına küsüp kırılıyor, ‘evdeki’ kadın öfkeleniyor, ‘öteki’ ise susup hiç konuşmuyor. Koca, başka bir şehirde, ‘öteki’ kadınla yeni bir hayat kurarken kızlar, sansasyonel evlilikler yapıp çok geçmeden boşanıyor. Herkes onları konuşuyor, birileri birilerini suçluyor, ‘adam’ a kızılıyor, ‘kadınlara’ acınıyor, bu kaos günlerce sürüyor.
Derken sükunet hâkim oluyor, millet kendi işine gücüne dönüyor. Onlarla ilgili haberler sayısı tek tüke düşüyor. Herkes kendi hayatını yaşarken, yıllar geçiyor, mevzu unutulup gidiyor.
Derken bir gün, bir haber göze çarpıyor; “Ünlü şarkıcı Neco, 50.Sanat Yılını, Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda tüm sevenleri ile birlikte kutlayacak”…
Neco’nun sahne performansını, sahneye hâkimiyetini, ince esprilerini, korkmadan dile getirdiği düşünce ve değerlerini iyi bildiğim ve sevdiğim için, konu da 50.yıl kutlaması olunca, orada bulunmamak olmaz dedik, biletleri edindik ve konser günü atladık, gittik. Sonbaharın, bir kolundan kendisini çekiştiren kışa rağmen yaza göz kırptığı bir akşamdı. Öncesinde uzun bir sushi-şarap keyfi yapılmış, kısadan bir Nişantaşı turu atılmış, günün yorgunluğu, işin stresi bünyeden atılmıştı. İçimizde şevk ile hazırdık meşk etmeye. Sahne olağanüstüydü. Enstrümanlar için en teknolojik, en yeni sistem kurulmuş, başlarına da Türkiye’nin en eski virtüözleri oturmuştu. Garo Mafyan, Atilla Özdemiroğlu, orkestradaki yerlerini almışlardı. Ve kızının, aylar öncesinden planlayarak, dişini tırnağına takarak organize ettiği ve bence sonuna kadar değdiği konser, Neco’nun şık smokiniyle sahne almasıyla başladı…
Şarkılar, anılara dolanıp akmaya başladı notalardan. Büyük kızı Zeynep Özyılmazel, kendinden emin, vakur duruşuyla babası ile birlikte; ‘Seni bana katsam’ı söylerken sahnede, onların gözyaşlarına tüm izleyenler eşlik ediyorlardı, oturdukları yerde. Onlar birbirlerine bakıp susarak anlaşırken, şarkıları dua olup uçtu gökyüzüne. Ardından organizasyonu yapan kızı Ayşe Özyılmazel, babasıyla birlikte Neco’nun ünlü şarkısı; “Nerde Hani” de düet yaparken çokça gurur, bolca mutluluk vardı yüzlerinde. Ben ağlıyordum, onlar ağlıyordu, herkes ağlıyordu Harbiye Açık Hava Sahnesinde… Konser boyunca Halit Kıvanç, Yalın, Kenan Doğulu, Ajda Pekkan, Emre Altuğ, Nükhet Duru gibi değerli isimler eşlik etti Neco’ya. Anılar yad edildi, dillendirilmemiş duygular söylendi. Ayşe Özyılmazel, Neco’nun şimdiki eşi, baştaki ‘öteki kadın’dan olma iki küçük kardeşini kucağından indirmedi. Ablası şimdiki eş’in yanında oturup konseri onunla birlikte izledi. Hepsinin arzusu, ortak kaderleri Neco’nun mutluluğunu, sahnedeki gururunu görmekti. Ve sahnede Neco’ya sorulduğunda mutluluğunun formülü, cevabı netti; “Dört evladım, yaşama sebebim, en büyük zenginliğim, geleceğim”...Herkes duygulandı, herkes ayakta alkışladı ve gözler bir kişiyi aradı; Eski eş Oya Germen’i. Ama yoktu. Olmalı mıydı orada yoksa olmamalı mı? Olmalıydı çünkü sanat hayatının başlangıcından bu günlere dek o, Neco’nun yanındaydı. Yokluk günlerinde, meşhur olmadığı dönemlerde yanında olup destek veren, motive eden, iki tane evlat veren ve bu günlere getiren oydu. Neco’nun başarısında, aldığı her alkışta onun da payı vardı ve orada bulunmak hakkıydı. Olmamalıydı diyenler de var elbet; Onun tahtında başka bir kadın var artık, eşi sıfatını başka bir kadın taşıyor ve artık eşine o kadın destek oluyor.
Hikâyenin sonu; Sular durulmuş, taşlar yerine oturmuş. Er kişi Neco, kaderini yeniden çizmiş, baskılara boyun eğmemiş, mutlu olacağına inandığı yeni hayatına gitmişti. İki çocukla taçlandırdığı önceki hayatından sonra yine iki çocukla daha taçlandırmıştı bu hayatını da. Yanındaki kadın, mutluydu onu izlerken, gururluydu. Yorgundu belki biraz ama huzurluydu. Eski eş, çoktan yoluna çizmiş, bakımıyla, vizyonuyla dik duruşuyla hayata sımsıkı tutunmuştu. Ayşe ve Zeynep Özyılmazel ise elleri babalarının elinde, gözleri onun gözlerinde, adımları onun izinde hayatlarına devam ediyorlardı; huzurla, mutlulukla. Çünkü biliyorlardı ve yaşayarak öğrenmişlerdi ki; “Hiçbir süslenmiş aşk sözcüğü, babanın; ‘Seni Seviyorum Kızın’ sözünden daha değerli değildi.
Kıssadan hisse; Bazen bir şeylerin yoluna girmesi için her şeyin yoldan çıkması gerekir. Hayat, bir gün savurup fırlatırken, bir gün derleyip toplayabilir. Yani o kadar da ciddiye almamak lazım kendisini. Zira ölümün olduğu bir dünyada, yaşamak postmodern bir direniştir, gerisi hikâyedir.
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan