Maceracı ruhları, yerinde duramayan deli kanlarıyla felsefe öğrencisi bir grup genç hayatın şifresini çözmeye karar vermişler. Yaptıkları araştırmalar neticesinde bunu çözmek için en doğru yerin Katmandu’nun iki yüz kilometre batısında, Himalaya Dağları'nın Annapurna eteklerinde Nepal’ın yüksek irtifadaki en büyük şehirlerinden Pokhara olduğunu öğrenmişler ve yola düşmüşler. Vardıklarında, kendilerine hayatın şifresini söyleyecek olan Budist rahibin Barahi Mandir Tapınağında olduğunu öğrenerek oraya doğru adımlarını hızlandırmışlar. Devasa sütunlarla inşa edilmiş tapınağın orkide bahçesinde, gözünü ufka dikmiş oturan rahibi görünce hemen yanına gitmişler. Heyecanla durumu anlatıp tüm felsefi öğretilerde hayatın bir şifresi olduğunun işaret edildiği ve kendilerinin de bu şifreyi bilmek istediklerini söylemişler. Budist rahip başını daldığı uzaklardan onlara doğru çevirerek;
-‘Var elbet, her şeyin olduğu gibi hayatın da bir şifresi var’ demiş.
Bizimkiler heyecanla kıpırdanmış.
Ve kulak kesilmişler rahibin dudaklarından çıkacak sözcüklere…
Devam etmiş rahip;
-Hayatın şifresi çok basit;
‘Verdiğin kadar alırsın’…
Gençler şaşırmışlar, bu kadar yolu bunu duymak için mi gelmişler yani.
Saklayamadıkları bir hoşnutsuzlukla;
‘Nasıl yani ?’ diye sormuşlar.
Rahip cevap vermiş;
-‘Hayatta ödediğiniz bedel kadar alırsınız.
Her şeyin bir bedeli vardır ve bu bedelin miktarı, karşılığında elde edilecek şeyin değeriyle doğru orantılıdır. Elde edilmek istenen ne kadar değerliyse, bu bedel de o kadar ağırdır.
İşin aslı, o gençlere ilk bakışta hak vermemek elde değil. O kadar uğraş, didin, bir de üstüne kilometrelerce yol git, şifrenin sadece basit bir cümleden ibaret olduğunu duy ve gel…
Ama katledilen yolları, bir dolu yaşanmışlıkları, üstüne de eklenen günahları ve sevapları toplayıp, uğruna kaybedilenlerden çıkarıp karşılığında kazanılanlarla çarpınca sonuç ortada; Verdiğin kadar, alıyorsun hayatta…
Hayatta en zor şeylerden biridir ne istediğini bilmek. Biraz daha zor olanı istediğine ulaşmak için ödenecek bedeli bilip bunu kabullenmektir. En zor olanı ise bu bedeli ödeyebilecek cesarete sahip olabilmektir. Eğer bu bedeli ödemeye hazırsanız, istediğiniz şey sizi beklemektedir. Değilseniz, bu isteği, rafa kaldırıp hoşça kal deme vaktidir.
Bedel, bir kabulleniştir bazen. Mutsuz olduğunu bile bile yüzleşememektir bu gerçekle. Mevcut düzen bozulmasın, kitap yeniden yazılmasın diye kabullenir insan hayatını. Bazen dalar uzaklara, derin bir iç çeker ve uğruna mutluluğu feda ettiği alışkanlarına bağlanır sıkıca.
Bazen terk ediştir; Umutlar uğuna mevcuttan vazgeçiştir. Çünkü her yol ayrımında geçmişi ödeme vaktidir. Başlamak için yeni bir hayata, gölgeni bırakmak gerek yedek olarak arkanda. Toplasın diye senden kalanları arkanda, doldursun diye hurçlara…
Hataların da bedeli ödenir aynı zamanda. Bu hayatın veresiye usulüdür. Önceden peşin peşin ödemek yerine, yazdırılır hatalar defterine. Sonradan ödenir bedel, veresiye olmak üzere. Her hatanın bir bedeli vardır. Bu bazen kaybetmektir varını yoğunu, elindeki her şeyi, bazen vazgeçmektir özünden, sevdiklerinden. Hatta bazen şahsiyetinden, karakterinden…
Çoğu kez en doğrusu, bedelini peşin ödemektir. İstenen şeyin bedelini peşin ödeyip ona sahip olabilmektir. Ödenmeyen bedeller için çıkışta alarmlar çalar, gereksiz bir utanç başlar. Bedel ertelendikçe acı artar, vicdan tüm çıplaklığıyla ortaya çıkar. Ödenmesi gerekenden daha fazla bedel ödenecektir çünkü ana bedele faiz işlemeye başlar…
Velhasıl azizim, neydi o hikaye;
Aslan dövmesi yaptırmak isterken iğne acısına dayanamayacaksan, yaptıracağın anca fare dövmesi olur.
Ölümü göze alan yaşamasını da bilir.
Bulunduğu kıyıdan ayrılabilirse eğer, karşıdaki adaya ulaşabilecektir.
Sevmek gibi;
Sevmek yürek ister, bedel olarak can ister.
Sevmeyi bilmeyen korkakları ise sessizce gömerler.
Ve başarmak için hayatlarının bir bölümünden bedel olarak vazgeçmeyenler, başarısızlıklarının bedelini ömür boyunca öderler…
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan