Yaş 6:
O dönemde yedi yaşında başlıyordu okul dönemi ama o sene yani 83 yılının sonbaharında ilk kez altı yaş grubu açılmıştı. Evde durmaksızın soru soran, her şeyi merak edip çözmeye çalışan minik bir çocuğa tahammül edemeyeceğini anlayan (yani ben öyle sanıyorum J), değerli ebeveynlerim bu altı yaş grubunun açılmasına çok sevinerek hemen yazdırmışlardı beni okula.
17 eylül sabahıydı;
Ödü kopan ama hiç çaktırmayan pozumu takınmış okul bahçesinde dikiliyordum öylece. Nihayet adım anons edildi ve sınıflarımıza girdik. Kara tahtanın önünde, tüm heybetiyle dikilen iri yarı adamdan gözümü alamıyordum. Tuhaf bir bağlılık, inanılmaz bir merak, biraz da korku içinde inceliyordum 5-c sınıfı öğretmeni Yahya Yardım’ı…
Gözlerini herkesin üzerinde gezdirdi teker teker ve öğütler vermeye başladı hayata dair.
Yanımdaki arkadaşıma adını sordu ve
‘Ayşenur, sana öğüdüm;
Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi sakın başkasına yapma, düsturun bu olsun hayatta ” dedi.
Sıra bana geldiğinde ise gülümsedi ve ömrüm boyunca uygulamaktan vazgeçmeyeceğim, en zor anlarımda hatırladıkça yola devam edeceğim şu cümleyi söyledi;
“Hayat bir bisiklete binmek gibidir;
Pedalı çevirmeye devam ettiğin sürece düşmezsin…”
Yaş 10:
Anadolu Liseleri ve Kolejlere Giriş Sınavı hazırlıkları son hızla sürüyor. Dershaneler, özel dersler ve küçücük çocukların omuzlarına bindirilen ders kisvesi altındaki görevler, yükler. İşte o zamanda karşılaştı yollarımız sevgili Meral Vuralhan ile…
Türkçe dersi alıyordum ondan ve defterlerimin kenarlarının kırışıklığını mecburen ütüleyip sonra da koltuk minderinin altına koyup bir süre üzerinde oturarak düzeltmeye çalışan annemin düzensiz evladı olarak hayrandım Meral hocaya.
Nasıl olmayayım;
Anlattığı konuları tarih sırasına göre sıralayıp inci gibi yazısıyla düzenlediği o sarı teksir kağıtlarının kokusu hala burnumda. Ben ise ucu kırışık defterlerim, üstüne not alıp silmeye üşendiğimden karaladığım ödev kağıtlarımla düzen karşıtı bir partizan gibi oturuyordum utanmadan karşısında. Bir gün baktı, kendi kağıtlığından utanan ödev kağıdıma baktı ve;
“Cansenciğim, anlıyorum ki felsefen;
‘En büyük düzen, düzensizliktir’, bu da bir görüş tabi lakin hissediyorum ki sen bir gün bu kağıt-kitaplarla çok iş yapacaksın, yazar mı olursun, şair mi bilmem ama bir an evvel barışsan iyi olur onlarla çünkü ileride tutkun olacaklar”.
Ben düzenli olarak düzensiz olmaya devam ettim ama onun o kehaneti gerçekleşti, düzeni sevdim ve tutkum gerçekleşti…
Yaş 14
Orta son sınıftayız. Deli kan dolaşıyor damarda, yeni yetme çağın zirvesindeyiz. Benim derslerim çok iyi, hele de türkçede zehirim. Yeni bir Türkçe öğretmeni gelmiş okula, eski köye yeni adetleri de yanında. Neymiş, her ders deyimler sözlüğü ve imla kılavuzu taşıyacakmışız sınıfta. Unutanlar olursa da sağlam bir ceza. Üfleyip püfleyip taşıyoruz yanımızda, niyeymiş çünkü her kelimenin doğru yazılışına bakmalıymışız bir daha çünkü bu yaşta yanlış öğrenilirse hep o kalırmış akılda. O gün bugündür imla kılavuzundan kontrol ederim yazılışları, bizi nasıl alıştırmışsa. Bir gün dersin ortasında bana baktı ve yarın iğne-iplik getirmemi ve sınıf perdelerinin sökülen yerlerini dikmemi söyledi.
Şaşırdım, biraz da bozularak;
“Niye hocam, derslerim iyi, kötü not mu aldım ki cezalandırıyorsunuz beni” dedim. O da alakasının olmadığını sadece birisi dikecekti nihayetinde, onun da beni seçtiğini söyledi.
Akşam evde kriz yarattı bu durum, annem;
“Biz gözümüzden sakınıyoruz, okula perde diksin diye mi gönderiyoruz” diyerek ertesi gün soluğu okulda aldı. Durumu Ayten hocaya sorup acaba derslerle ilgili bir sorundan dolayı mı böyle yaptığını sordu.
Ayten Hocanın cevabı hayata dairdi;
“Hayır efendim, dersleri çok iyi Cansen’in. Yalnızca çok prenses. Hayatta bir gün yalnız kalabilir, onun işini yapacak birisi, arkasını toplayacak birileri olmayabilir. Biraz kendi işini yapsın istiyorum, haytatta kimse olmadan da ayakta durabilsin. Kendisini, kendi işini kendi yapacak güvende hissetsin”
Ben o özgüveni ondört yaşından beri hissediyorum;
Sayesinde…
Yaş 17’de matematik öğretmeni Hüseyin Tercan’ı tanıdım;
Çözemediğim bir soruyu kendisi rahatça çözünce, ’vayy hocam, aferin valla” dediğimde, ’40 yıllık öğretmenim ilk kez bir öğrencim bana aferin diyor benden bundan keyif alıyorum’ diyebilen ve bana olgunluğu, başarmayı ve inanmayacaksınız ama matematiğin çok keyifli olduğunu öğreten sevgili öğretmenimi…
Yıllar geçtikçe çok değerli öğretmenler oldu hayatımda, Gökhan Antalya, Mehmet Somer ve daha niceleri. Beni ben yapan, biçim verip yoğuran ve şimdiki şekle sokan…
Öğrenmeye devam ediyorum ben hala, bu kez öğreten hayatın ta kendisi ama. 7 yaşında girip 70 yaşında çıkamadığın en büyük okul o aslında. Ne mi öğretir, çok şeyi, her şeyi. Önce alışmayı öğretir mesela. Sonra alıştığından ayrı koyar, özlemeyi öğretir. Sevmeyi, sevilmeyi, bir gün ağlıyorsak bir gün gülmeyi. İnatla devam etmeyi öğretir, kırılıp yıkılsan da yeniden başlamayı.
Aynı gökyüzü altında postmodern bir direniştir yaşamak;
Direnmeyi öğretir hayat….
Öğretmenler Gününüz Kutlu Olsun…
Hayat! senin de…..:)
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan