Her seferinde bir tuhaf oluyor içim bu yazıyı yazarken;
Final yazısını…
En yakın arkadaşını uzun süre göremeyecek olmanın huzursuzluğu gibi. Hani her şeyimi paylaştığım, içimi döktüğüm dostumla bir süre için vedalaşmanın o iç sıkıntısı gibi. Okulun son günü, yaz tatiline girerken, herkes dört bir yana dağılırken eylüle kadar görüşemeyecek olmanın kekremsi, ekşi bir tadı vardır ya, işte onu hissediyorum ben de tam şu anda…
Şaka maka koca bir kış geride kaldı. Günler, aylar, haftalar, ne karlar geçti. Erkenden kararan havalar, henüz karanlıkken uyanılan sabahlar, yanan lambalar, düşülen yollar. Yetişmeye çalışılan yerler, yetiştirilmeye çalışan işler arasında, herkese ve her yere yetişmeye çalışırken bir tek kendine yetişememek. Akan burunlar ve ağrıyan boğazlar içinde, parmaklarını donduran ayaza yaslanıp düşmemek için direnilen kışın ardından göz kırpar ilkbahar. Ilık bir sıcaklık yayılıyor gibi olsa da adı geçince, bakmayın siz ona; Yalancıdır o, güneş istese de baharı almayı koynuna, o buna istenmez. Yani gösterir ama vermez…
Oysa iki bahar arası tutulan dilektir yaz, buram buram tatil kokar. Vuslata erer gibi beklenir işte. Herkesin tatil anlayışı farklı; Gezmek, eğlenmek, dinlenmek...
Bana sorarsanız; Yaşadığın her şeye şöyle biraz uzaktan, bir şehrin sınırları dışından bakmak. Bir otobüsün, arabanın, uçağın camına başını yaslamak, bir yerlere ama önce kendine yolculuğa çıkmak. Seni sıkan, yoran, bunaltan her şeyi bırakıp topuklarını vura vura uzaklaşmak, yaşadığın şehri tam kalbinden bıçaklamak…
Mavi çağırıyor beni mavi… Pencereme sığdırdığım gökyüzü, denizle halvet olmuş beklemekte. Kuru gürültüleri huzura tercüme eden sarı-sıcak, açmış kollarını çağırıyor. İçimi acıtan tüm gamlar, kederler kızgın kumlara yapışsın kalsın işte. Uçsuz bucaksız denize saatlerce bakmak, asi dalgalar sesleriyle uyuyakalmak istiyorum sessizce. Rüzgârın ılık esintisiyle uyanmak, tekrar gözlerini kapamak mümkünse hiç uyanmamak…
Hasır bir şapka ile hayal ediyorum kendimi, uçuş uçuş beyaz elbisem ve çikolata değmiş bir tenle. Saçlarımı tutuklu kaldığı metal tokadan kurtulmuş, rüzgarla kavuşmuş ve kanat çırpan dinginlik kelebeklerini de yüreğimden salmış olarak…
Siz o kaçma zamanının geldiğini ne zaman hissediyorsunuz bilmem ama ben yanımdan uçarak geçen bir kelebeği artık fark etmediğimde, yasemin kokusu burnuma gelmediğinde alarm zillerini duyuyorum içimde. Bir de kendi kendime neşelenmekten, Pollyanna’nın kan kardeşim olmasından mütevellit; “Tamam diyorum, vakit geldi. Şimdi elindeki işleri, güçleri, sorumlulukları usulca yere bırak ve ellerini kaldır. Arkana bakmadan yürü ve toz ol buradan! “
Bir ses duyuyorum içimde; Durdurun dünyayı inecek var!
Müsait bir yerde inmek istiyorum mümkünse. Hayatın kapısına “Lütfen rahatsız etmeyiniz” yazıp geçici bir süre servis dışı olmak. Haberleri izlememek, gazete okumamak, üzebilecek her şeyden uzak durmak. Uzuunnn masa sohbetleri yapmak, geçmişten konuşmak, gülmek, hüzünlenmek. Aldığım onlarca kitabı okumak istiyorum, yeni karakterler, yeni hikayeler keşfetmek. Dizidir, filmdir hepsini bırakmak kenarda, yerine saatlerce müzik dinlemek. Ruhumu yosun kokusu sürmek ve saatlerce yüzmek. Dondurma yemek istiyorum günde bilmem kaç tane, kavuşmak peynir-rakı-kavun üçlüsüne. Topuklu ayakkabılarımı fırlatmak istiyorum, çıplak ayakla yürümek çimlerde…
Kısa cümleler kuruyorum ben tatilde, kurduğum cümleler, uçlarına bağladığım fiyonklu düşlerimle gökyüzünde salınıyor ince ince. Fırına verdiğim planlar, kulak memesi kıvamına gelince diziliyorlar üst üste. Üzerlerine biraz hayal biraz da umut serpilip dinlendiriliyorlar, yayvan hayat tepsisinde. Duayla marine edilip iyi niyetle servis ediliyorlar tarafımdan, evrene zevkle sunulmak üzere…
Parmaklarımdan dökülen şu kelimelere dönüp bakınca; Gelmiş diyorum, vakit gelmiş; Kısa bir mola istiyorum hayat, izin verir misin? Gerçekler yordu da çok, bir ‘düş’ alıp geleceğim!
Şimdi veda anı…
Yeni kitap için hazırlanma, yollara düşme zamanı…
Farklı hikâyeler biriktirip, anları anı yapmak için, dinlenmek, gezmek ve resetlenmek için bir yaz arası veriyorum. Tüm sorumlulukları ucunda bir balonla gökyüzüne salıyorum…
Burayı, sizi çok özleyeceğimi biliyorum ve yeni yazılar, anılar paylaşmak için şimdiden sabırsızlanıyorum…
O halde;
En mavisinden, tuzlu, sıcak, keyifli bir yaz diliyorum herkese…
Eylülde görüşmek üzere!
Sevgilerimle…
CANSEN ERDOĞAN
twitter : @cansenerdogan
instagram : cansenerdogan
Snap chat : cansencann