PALYAÇO
Bir alışveriş merkezi… Malum sömestr ya, her şey çocuklar için; Eğlenceler, çizgi film kahramanları, faaliyetler, gösteriler…
Öyle bakına bakına yürüyordum etrafa. İşte tam o sırada, kocaman kırmızı burunlu, kareli pantolonlu bir palyaço çıktı önüme, çocuklar bağırarak peşinde…
Bir an göz göze geldik ikimizde, hangimiz daha hızlı gözlerini kaçırdı bilemedim…
Çocukluğumdan beri hiçbir zaman komik gelmemiştir bana palyaçolar, hiçbir palyaço güldürememiştir beni...
Şimdi düşününce, aklıma unutamadığım bir sahne geliyor;
Beş-altı yaşlarındaydım sanırım.
O zamanın meşhur Medrano Sirki gelmişti şehre ve biz de gitmiştik hevesle.
Kocaman göbeği, renkli peruğu, kırmızı burnuyla palyaço da vardı sahnede.
Dikkatlice izleyince gördüm ki, kimseyle gelmiyordu göz göze ve kimse de bakmıyordu onun gözlerine.
Sonra perde kapandı ve dağılmaya başladı insanlar gösteri bitince…
Nasıl oldu anlayamadım ama biz de tam çadırdan çıkmış çıkışa doğru ilerlerken o palyaçoyu gördüm birden.
Peruğu yoktu kafasında, kırmızı burnu da…
Hüzünlü gözleri vardı ve hiç gülmüyordu...
O günden sonra, ne zaman bir palyaço görsem hep o gülen yüzüyle insanları eğlendirmek için çabalayan, yüzündeki maskesinin arkasında, kim bilir ne acıları yüreğinde saklayan o hüzünlü gözleri görürüm.
Şimdi anlıyorum ki palyaçoların güler yüzüyle eğlenmek güzel de onların hüznüyle yüzleşmek, korkutuyor insanı.
Maskelerindeki neşeye inat, derinlerde gizledikleri yoğun hüznün açığa çıkmasıdır, hoş olmayan.
Palyaçolar, seyircilerine yalın gerçeği haykırırken, giderek yalnızlaşırlar.
Neşeli kalabalık git gide seyrelir, etrafları tenhalaşır.
Adını bilmedikleri insanları güldürecek olmanın buruk sevinciyle pudralar yüzünü palyaço.
Kocaman burnu, dikkati gözlerinden çekmektir aslında, görmesinler orada hüznü hatta bazen acıyı da…
Sürekli gülmezler palyaçolar, dudaklarının dışına taşırarak sürdükleri kırmızı boyadır, onları hep gülüyormuş gibi gösteren.
Ve ağlamak yasaktır onlara, takarak sahte mutluluk maskelerini, güldürmelilerdir gelenleri...
Ondandır ki palyaçoların kaderidir bu; içleri kan ağlasa da yüzleri hep güler...
Hüviyetsiz gülücüklere asılıp kalmış olsa da, palyaçoların gözyaşları hep içine akar.
Hayat da bir sahne aslında; ezberleyip replikleri, takıp maskeleri, çıkıyoruz oraya…
Ne olursa olsun; ‘
Bilirsek raconu, iyi oynarsak oyunu alkışlar bizim için geliyor dolu dolu …
Aksi halde elimizde maskemiz, iniyoruz sahneden, ilerliyoruz kulise başka deyişle makyajı bozulmuş hayata doğru.
Bir palyaçonun anlattığı, düşünde gülüş, gülüşünde düş olmayanların acınacak hatıratlarıdır aslında. Belki de o yüzden, en çok çocuklar sever onları, onlar da çocukları…
Ne zaman bir palyaço ağlasa, işte o zaman bir çocuk, ansızın büyüyüverir…
Takılan maskeli duygularla herkes birer palyaçodur, her palyaço bir çocukluktur, bir çocuk oyunculuğunda…
‘Herkes onları mutlu sanarken, kim bilir belki bir elinde yitip giden düşleri, bir elinde sigarası ile bir köşeye sinmiş, binlerce palyaço var hayatın içinde;
İnanmadığı halde rolünü oynayan, alkış uman ve gelecek alkışlardan medet uman…
Hayatta herkes bir palyaço…
Herkesin arkasına saklandığı bir maskesi yok mu?
Bu yüzden, her zaman gülen, kahkahalarla bezeli bir yüz gördüğünüzde aldanmayın...
Acaba o; sahnede gördüğünüz palyaço mu?
Yoksa çıkışta gördüğünüz makyajı akmış, peruğu çıkmış hüzünlü olan mı?
Gözlerine bakın, yeter… !
CANSEN ERDOĞAN
twitter : @cansenerdogan
instagram : cansenerdogan
Snapchat : cansencann