Ortalığı kasıp kavuran ekonomik krizden mi, seçimlerin bir türlü bitememesinden mi ya da havaların bile ne istediğini tam olarak bilememesinden mi nedir, bir tatsızlık, keyifsizlik kol geziyor etrafta. Negatif bir enerji, umutsuz bir atmosfer sarmış dört bir yanı, bayram mı geliyormuş, okullar mı kapanıyormuş kimin umurunda?
Ben ise direniyorum hala; İnanıyorum güzel şeyler olacağına, tutunuyorum umuda, yarına. Geçenlerde, üniversite zamanlarından, çok sevip saygı duyduğum bir hocamla karşılaştık. Biraz sohbet edip, o zamandan beri görüşülemeyen yılların cari hesabını tutup kısa bir muhasebesini yaparken bana; “O zaman da pozitiftin, hala da pozitifsin, gözlerin gülüyor, hep öyle nasıl kalabiliyorsun” dedi.
Gülümsedim…
Yıllar önce okuduğum ve düstur olarak bellediğim hikaye geldi aklıma;
“Michael herkesin imrendiği biriydi. Her zaman neşeliydi ve çevresine hep olumlu şeyler söylerdi. Birisi ona nasıl olduğunu sorduğunda: 'Daha iyi olamazdım' diye yanıtlardı.
Çalışanlardan birisi işyerinde kötü bir gün geçirmişse, Michael, ona, durumun olumlu taraflarına bakmasını söylerdi.
Michael’ın bu tarzı beni çok meraklandırırdı ve bir gün Michael'a gidip sordum; 'Anlamıyorum! Her zaman nasıl bu kadar pozitif biri olabiliyorsun? Bunu nasıl yapıyorsun?’
Michael yanıtladı: 'Her sabah kalktığımda kendime diyorum ki: 'Bu gün iki seçeneğin var: ya iyi bir ruh halinde olabilirsin ya da kötü bir ruh halinde, seçimini yap. Ben de iyi bir ruh halinde olmayı tercih ediyorum. Kötü bir şey olduğunda, ya kendimi kurban olarak görebilirim ya da bu durumdan bir şey öğrenebilirim. Ben de bir şey öğrenmeyi tercih ediyorum. Ne zaman birisi bana derdini anlatsa, onu sadece dinleyebilir, ya da hayatin olumlu taraflarını gösterebilirim. Ben de ikincisini tercih ediyorum…
İtiraz ettim: 'Hayır, bu kadar da basit olamaz !'
'Evet, bu kadar basit',
Michael yanıtladı ve devam etti:
'Yaşam seçeneklerden ibarettir. Gereksiz ayrıntıları bir kenara bıraktığında, her durumun bir seçenek olduğunu görürsün. Olaylara nasıl tepki vereceğini sen seçersin. İnsanların senin ruh halini nasıl etkileyeceğini kendin seçersin. Nasıl bir ruh hali içinde olacağını kendin seçersin. Hayatını nasıl yasayacağın da senin seçimine bağlıdır'.
Bir kaç yıl sonra, Michael’ın ciddi bir iş kazası geçirdiğini duydum. 18 saatlik bir ameliyat ve yoğun bakımdan sonra, Michael sırtına yerleştirilmiş demir çubuklarla hastaneden taburcu edilmişti. Altı ay sonra Michael’ı gördüğümde, kazadan hemen sonra ne hissettiğini sordum.
Michael yanıtladı; ‘Yerde yatarken iki seçeneğim olduğunu düşündüm; ya yasayacaktım, ya da ölecek. Ben yasamayı tercih ettim'.
'Korkmadın mı hiç?' diye sordum.
Michael yanıtladı: ‘Hastaneye getirildiğimde, doktorların hemşirelerin yüzlerindeki ifadeyi görünce gerçekten korktum. Gözleri adeta benim öldüğümü haykırıyordu. O anda bir şeyler yapmam gerektiğini anladım'.
'Ne yaptın?' diye sordum.
Michael yanıtladı:
‘İri cüsseli bir bayan hemşire bana sürekli sorular soruyordu. Benim herhangi bir şeye karşı alerjik olup olmadığımı da sordu;
'Evet, yerçekimine karşı alerjim var' diye bağırdım.
Gülüşmeleri üzerine onlara dedim ki; ben yaşamayı seçiyorum. Beni ölü biri gibi değil canlı birisi gibi ameliyat edin!'.
Ve Michael hem doktorlarının yeteneği, hem de inanılmaz tavrı sayesinde yasamayı basardı.
‘Tanrı, umut demektir insanoğlu için, dua demektir.
Ve insan da umuttur Tanrı için.
Doğan her çocuk, Tanrının insandan umudunu hala kesmediğinin göstergesidir.’
Bu hikayeyi ilk okuduğum zamana döndüğümde, hayatı her gün dolu dolu yaşamak için seçme hakkımız olduğunu öğrendiğimi anımsadım.
Gerçekten de yaşama olan tavır ve bakış açımız, her şeydir. Bu nedenle yarın için üzülmeyin, bırakın yarın kendisi için üzülsün.
Her geçen günün kendine yetecek kadar derdi vardır. Kaldı ki, bugün, dün kaygılandığınız yarındır.
Üzülmek, yarının sıkıntısından bir şey eksiltmez, sadece bugünün gücünü tüketir.
Kolay değil tabi, hep olumlu olabilmek, pozitif düşünebilmek…
Ama güzel olan, zoru başarabilmek…
Asıl gaye de buna ulaşabilmek…
Ondan değil midir ki Pollyanna, bugün hala çocukluğumuzun demirbaşı, olumlu düşünce gücünün baş tacı, medar-ı iftiharı…
Şu bir gerçektir ki;
Gözler yaşarmadıkça gönüllerde gökkuşağı oluşmaz. E gökkuşağı da yağmursuz çıkmaz…
Pozitif olup pozitif düşündükçe, işlerin yolunda gitmesi tesadüf değildir aslında. Evrene mesaj gönderilmiş, evrenden “iletildi” raporu gönderilmiştir. Neyi çağırmışsak, o gelmiştir…
Hayatımızdaki gölgelerin çoğu, kendi güneşimizin önünde durmamızdan oluşur. Çünkü yüzünü güneşe çeviren kişi gölge göremez…
İnsanın en büyük geçeği, gücünü aldığı kaynaktır. Ne olacağına siz karar verirsiniz, yaşam bunun alet-edavat çantasıdır sadece…
Diyeceğim o ki;
Ya ümitsizsinizdir; ya da ümit sizsinizdir.
Ya çaresizsinizdir, ya da çare sizsinizdir…
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram:@cansenerdogan