GÜNEBAKAN
Günler geçiyor, gündem değişmiyor. Hala tıkılıyız evlere, korkuyla kapandık içimize.
Ama bu hafta hiç de karamsar olamayacağım müsaadenizle.
Bahar geliyor bahar, baksanıza pencerenize. Evren ayar verdi, biz de aldık dersimizi.
Yok, öyle bırakmak ümitleri, hayalleri.
Neler gördük biz neler, bu da gelir, bu da geçer…
Dedim ya kasvet olmayacak bu yazıda. Hadi gelin buram buram çiçek kokan, umut fışkıran bir yazı olsun bu yazı. Demlenmiş yüreklere, pas tutmuş düşlere iyi gelsin. Korku sinmiş, hastalıkla bezenmiş günlere bir mola versin.
Bakın bir şey diyeceğim size, buldum ben neye benzediğimizi; Uçsuz bucaksız tarlalarda, başını her daim dik tutmaya çalışan günebakan çiçekleriyiz biz, nam-ı diğer ayçiçekleri.
Yüzünü güneşe dönmüş, aydınlığı arayan çiçektir günebakan; Bulutların arasından süzülen huzmelere sevinçle dönen ama sonunda güneşin battığını görünce boynunu büküp yere bakan…
Gönlü kuş gibi olanların, zamana tutsak olmayıp başına buyruk yaşayanların ve denizini arayanların çiçeği o, bizim çiçeğimiz.
Bu çiçeğin yapısı, bizim vücudumuz gibi müthiş bir matematiksel düzene sahip.
Bir kere o da bizim gibi koca kafalı. Boyu posu da maşallah pek yerinde.
Ayrıca içyapısı, Fibonacci sarmalı diyebileceğimiz bir düzen içinde.
Tohumlar, Fibonacci sayı dizisi 0,1,1,2,3,5,8 sıralamasına göre dizili.
Ayrıca altın orana uygun olarak 137 derecelik açıyla sıralanıyor tohumlar.
Bu diziliş tohumların aynı boyda olmasını, merkezde sıkışmamasını sağlıyor, kenarlarda alan kaybını önlüyor. Altın oranın mükemmel bir örneği. Hani biz de çözemiyoruz ya insan vücudunun o insanüstü formülünü, işte günebakan da tam onun gibi.
Ya ne güzel işte çiçeğe benzettim bizi hem de bu ara böcek gibi hissederken hepimiz kendimizi; Hani çaresiz, oradan oraya koşturan, haber almaya çalışan, günü yaşayıp geleceği meçhul olan.
Hem de benzettiğim çiçek de havalı, endamlı, alacalı malacalı, şekli güzel, yemişi tatlı.
Neyse devam ediyorum; Günebakan çiçeği, sabahları doğuya bakarak güne başlar ve günün ilerleyen saatlerinde güneşi takip ederek batıya döner. En sonunda da boynunu eğip uyumaya geçer; Tıpkı biz beşerler.
Bununla da bitmiyor tabi ki, günebakan güneşe aşık olduğu için ona benzermiş; Sevenlerin birbirine ayna olması, zamanla birbirine benzemesi gibi. Günebakanın kendine olan aşkından emin olan insafsız güneş, günebakanı aşkı ile kavururmuş; Hani aşıklar bazen birbirinin canını yakar ya işte yine aynı onun gibi.
Ah, zaman yorgunu günebakanlar, güneşin adımlarını sayanlar. Güneşin hareketine göre durumlarını değiştirir onlar, ışıktır takip ettikleri, ışığa aşıktırlar. Bizler de öyle değil miyiz, karanlıklardan sıyrılıp gecelerden kaçıp yaza, bahara, ışığa koşmaz mıyız?
Parladıkça açmaz mıyız çiçek gibi, sevildikçe coşmaz mıyız?
Peki, bulutlu ve yağmurlu havalarda gökyüzü bulutlarla kaplandığı zaman ne yaparlar günebakanlar? Başlarını eğip öne, solarlar mı acaba ya da döküp yapraklarını küserler mi hayata?
Cevap, kocaman bir hayır!
Günebakanlar, böyle zamanlarda paylaşmak için enerjilerini, birleştirmek için güçlerini birbirlerine dönerler yüzlerini. Tıpkı kim gibi?
Evet, tıpkı bizler gibi. Kasvetli havalarımız, sağanak yağışlı gözyaşlarımız, bulutlu zamanlarımız oluyor işte bizim de onlar gibi. Yüzümüzü güneşe dönemediğimiz, umudumuzu yitirdiğimiz, vatandaşlarımızı bir virüs yüzünden yitirdiğimiz, yitirme tehdidiyle gerildiğimiz bu günlerdeki gibi.
Işık istiyoruz ve ona doğru yürümek. Sığınıyoruz ailelerimize, işimize, sevdiklerimize.
Şimdi tam zamanı işte, bu karanlık, huzursuz ve umutsuz zamanda göremesek de güneşi gökyüzünde, dönelim yüzlerimizi birbirimize. Geçecek diyelim, en kısa zamanda geçecek bu günler.
Çıkacağız yine dışarıya, yürüyeceğiz sokaklarda kol kola. Gideceğiz işimize, dönecek çocuklar yine okullarına.
Özgürlük şarkıları mırıldanacağız uzun rakı masalarında, değil iki kişi yan yana, yirmi iki kişi can cana oturacağız.
Trafikte söylenmeyeceğiz, en azından bir süre. Sinema, tiyatro salonlarında sıra bekleyeceğiz keyifle. Sokaktaki cafelerde oturup önümüzden geçen kalabalığa gülümseyeceğiz.
Tenha zamanlara inat kalabalıklarda yürüyeceğiz. Büyüklerimize sarılıp çocuklarımızı sarmalayacağız. Muhtaç olduğu kudreti, asil damarlarında taşıyan nesiliz biz, hangi virüs bize zincir vuracakmış, şaşarız.
Zor bir dönemden geçiyoruz dünya olarak. Bedellerini ödüyoruz yaptıklarımızın doğaya, masumlara.
Bu kez tarihi okuyan, izleyen taraf değil bizzat tarihi yazan, yaşayanız.
Ve biz, güneş kara bulutlarla kapandığında yüzünü karanlığa değil birbirine dönen günebakan çiçekleriyiz; Her fırtınadan sonra dalları kırılan, yaprakları dökülen ama yüzünü birbirine dönen, sabah olduğunda da başını güneşe dönüp yaşadıkları için şükreden ayçiçekleriyiz.
Unutmayın;
Biz birlikte el ele verip bu virüsü, çekirdek gibi çitleriz…
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan