İçindeki Çığlık!
Hani 68 kuşağı efsanesi var ya meşhur, çiçek kızlar, Twiggy, Rolling Stones ve her şeyin özgürce yaşandığı dönem, herkesin bildiği, yaşayanların anlattığı, anlatıldığı... Ya da yine meşhur 80 kuşağı. İşte artık hepsini geçmiş, tüm o dönemlerin havasını yerle bir etmiş bir 2000’li yıllar yaşıyoruz ki Allah Allah…
Valla hemen hemen her şeyi gördü bu nesil, askerlerin tutuklanmasını, darbe ayaklanmasını, paşaların içeri alınmasını, çocuk istismarlarını, toplu katliamları, hortumları, fırtınaları…
Uzaylıların dünyayı istilası var görmediğimiz, o da olsun bari zirvede bırakalım. Görmediğimiz neredeyse bir o kaldı.
İşin traji-komik yanı bir yana nasıl adlandıracağımızı bilemediğimiz ne çok şey oldu son zamanlarda. Üzüntüden, dehşetten, şaşkınlıktan konuşamaz halde kalakaldığımız ne çok olay. Bitmek bilmedi bir türlü. Çığlıkların, feryatların, acıların hiçbir karşılık bulamadığı koyu bir karanlık. Sağırlığın, körlüğün en saf hali.
Biz hangi ara bu kadar çaresiz, merhametsiz, sevgisiz olduk acaba?
Girerken; ‘insanlığınızı, vestiyere bırakınız’ mı yazıyordu milenyum denen bu yüzyıla?
Fütursuz, arsız, utanma duygusu taşımayanların bu kadar çoğalması, doyurulması imkansız bir açgözlülük, gözüdönmüşlük, hırsızlık ve yağmacılığın böylesine kabul görmesi, baş edilememesi, kıyametin yaklaşma alameti mi yoksa?
Çürüttük dostum çürüttük, vicdanları çürüttük. Namus ile ahlaksızlığın, doğru ile yanlışın, gerçek ile sahtenin, iyilik ve kötülüğün sınırlarının böylesine karışmış olmasının sebebi ne?
Bebeklerin, küçücük çocukların, savunmasız hayvanların ruhları ve bedenleri delik deşik edilirken insanı suskunluğa iten şey işte; Katran kaplı bir vicdanla lanetlenmiş olmak…
“Kalbimizde Tanrı’nın nuru vardır, onun adı da vicdandır.” demiş Tolstoy. Bir dakika, çıkayım edebiyattan, gireyim mühendisliğe, öyle izah edeyim; Allah’ın insanı yaratırken kendisini aklın fren sistemi olarak tasarlayıp, insanın kalbine yerleştirdiği güvenlik önlemi, vicdan. Yaradılışta adı pek geçmese de bence işin aslı şöyle; Allah insanı yarattı. Düşünüp de davranabilsin diye ona beyin verdi. Ama beyin tek başına çok tehlikeli olabileceği için yanında vicdanı da ona bahşetti. Uçaklardaki kara kutu gibidir vicdan, insanın kara kutusudur yani. Sadece insanda vardır diyecekken aklıma geldi, belki de sadece insanda yoktur- bilemedim şimdi…
Edebiyatçı dedik, mühendislik dedik de hukuku atladık bu şanlı kutuyu anarken. Bir hukukçu olarak yakışmaz bu bana diye düşünüyorum ve vicdan için; ‘sessiz mahkemenin tek yargıcı’ olur kendisi diyorum. En büyük mahkeme, insanın kendi vicdanı. İlahi bir takip, kimse görmüyor, duymuyor, dokunmuyor ama varlığını da inkar edemiyor.
Vicdanı en iyi anlatan hikayedir bence, Ömer Seyfettin’in Kaşağı’sı… 7 yaşında da 70 yaşında da etkiler okuyanı. Hikaye biter ama bitmez kaşağıyı kırıp da suçu öbürüne atan çocuğun kalbimizdeki falakası. Bir zamanlar herkeste olan bir şeydi şimdilerde ise ne kendisi ne de akibeti belli. İçi rahat olanlar için en rahat yastık ama azabını taşıyanlar için sonsuz bir karanlık. Allah korkusu olanlar da mevcuttur ama olmayanlarda da gördüm valla doğrusunu söylemek gerekirse. Aynaya baktığınızda kendinizle yüzleşmekten ya da birisiyle göz göze gelmekten çekinmeden durabiliyorsanız bu iyi haber, vicdanınız hala duruyor- kıpırdamayın. Bazı söz ve davranışların muhatabı kulaklar değil vicdandır, duymuyorsa zorlamayın.
Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki sanki daha bir kalabalıklaştık, dünyaya sığmadık taştık. Yüzlerce dil, din, ırk, mezhep olarak ayrılabilir insanlar ama benim için iki tür var; Vicdanı olanlar- olmayanlar…
Dedim ya öyle bir devirden geçen öyle bir nesiliz ki her şey çok farklı, çok başka. Mesela kalp herkeste olsa da vicdan herkese nasip olmuyor. Çünkü artık herkes kendi çıkarını düşünüyor. E o zaman da ne oluyor? Çıkar konuşunca vicdan susuyor…
En zor, en snob duygu vicdan, bir yerlere sığamıyor. Öyle herkes de yüreğinde taşıyamıyor; Dilinde, midesinde hatta cüzdanında taşıyanlar var, bilen biliyor. Anlamadığım, bunlar kime, neye güveniyor. Hadi azap onları öldürmüyor da bunun bir de öbür taraf’ı var, onu da mı düşünmüyor?
En kötüsü de o vicdan azabı, gelişini önceden haber vermiyor, herhangi bir yerde tutup boğazınıza sarılabiliyor. Sizin dahi unuttuğunuz, içinize sindirip kabullenip bir de meşru kıldığınız o şey, bir gün ansızın dikilebiliyor karşınıza. Uykularınızı haram, gündüzlerinizi gece kılabiliyor…
Diyeceğim şu ki;
Adaletin kestiği parmak acımıyor da adaletsizliğin ezdiği vicdan, ömür boyu sızlıyor!
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: @cansenerdogan