MASKELİ BALO
Hayat ne tuhaf; Hayaller kuruyorsun, planlar yapıyorsun ama işler bir anda değişiveriyor, her şey altüst oluyor. Annem hep; ‘dilek dilerken dikkatli ol, bak saatine gelir’ diyor, haklı da çıkıyor.
En çok gitmek istediğim yerlerden biriydi Venedik Maske Festivali. Meydanda birbirinden değişik maskeler takmış yüzlerce insanı dans ederken, eğlenirken görmek ve o renk cümbüşünde kendimi kaybetmek. Dünyanın dört bir yanından gelen kişileri el yapımı maskeleri, uzun pelerinleriyle başka bir paralelde, sanki bir film setindeymişçesine izlemek ve unutmak her şeyi, boş vermek…
Buydu işte nicedir hayalim, organizasyon bile yapmaya başlamıştım. Ama herkesin olduğu gibi benim de planım suya düştü. Neyse ki yüzme öğretmişim de ona, boğulmaktan kurtuldu. Neden dersiniz, baksanıza sonuçta ortalık bir sürü maskeli insanla doldu.
Tamam, hayalim böyle ameliyat maskeleri görmek değildi etrafta. Biraz renkli olsalardı iyiydi de hep beyaz, hep beyaz. Herkesinki de birbirinin aynı üstelik, yaaa renkli maskeler yerine gel de şimdi bunları yaz. Hayaller Venedik, gerçekler karantina, kader ne yaptın sen bize yaaaa!
Venedik’in o meşhur maskelerinin başlangıç hikayesi de bizimkine benziyor aslında.
1348 yılında yaşanan veba hastalığı salgını, Venedik nüfusunun hemen hemen yarısının ölmesine neden olmuş. İnsanların birçoğu da hastalıklı görüntülerini ve yaralarını gizlemek için pelerinler, uzun eldivenler ve maskelerle hiçbir yerlerini göstermeyecek şekilde giyinmeye başlamışlar. Hani o maskelerde hep hüzünlü bir ifade vardır ya işte o hüzün buradan geliyor.
Hayat, bir Venedik maskesinin hüznü ve gizeminde yaşanan en büyük serüven. Çeşitli nedenlerle taktığımız maskelerimizle yaşıyoruz. Önceleri izliyordum hayatı, sonra bakmayı öğrendim, şimdi ise görmeyi. En zor kısmı görmekmiş ama en can yakıcı, en gerçek tarafı. Pek çoğumuz, hayata uyum sağlayabilmek çevremizdekilerle iletişim kurabilmek için olduğumuzdan başka görünmek için maskelerle dolaşıyoruz etrafta. Neşeli, keyifli, mağdur, mağrur, kurban, lider ve daha türlü türlü maskeler, insanların yüzlerinde. Geçen gün kitap okurken rastladım Pablo Neruda’nın şu sözlerine; “İnsanlarla yüz yüze konuşarak her sorunu halledebilirsin ama bazı insanlar gelir önüne, hangi yüzüne konuşacağını bilemezsin.”
Dürüst olmak gerekirse, kolaylaştırıyor hayatı maske. Göstermek istemediğin üzüntüyü, saklamak istediğin mutluluğu, kinini, öfkeni, acını, hırsını, hissettiğin ne varsa saklıyor işte. Kendi olmaya cesareti kalmamış herkesin en büyük silahı, kalkanı. Ne kolay, hem kendini hem çevreni kandırıyorsun. Bir zaman sonra ise yapışıyor o maske yüzüne, gerçekten sen kimsin aslında, gerçek sen kimsin, ayıramıyorsun. İyi yaptığını sanıyorsun oysa sadece yanılıyorsun.
Hayat o kadar lanet ki herkesin yanlış yaptığını doğru sayarsan yanlış yapmış sayılıyorsun. Kimseye yaranamıyorsun. Kendi kavganı veriyorsun, kendi doğruların için savaşıyorsun. Sonra zorluyor seni yaşadıkların, yorgun düşüyorsun. Kimsenin seni anlamadığını düşünüp anlatmaktan da vazgeçiyorsun. İçine kapanıyorsun. Ve bir gün dışarı çıktığında artık üzülmemek, daha çok sevilmek, beğenilmek, takdir edilmek için maskeni takıyorsun, böyle kimsenin seni kıramayacağını düşünüyorsun.
Doğumla başlayan hayat, kalabalık, rengarenk bir maskeli balodan ibaret. Ve kimse kimsenin gerçek yüzünü göremiyor elbet. Namuslu sandıklarımız ahlaksız çıkıyor, vicdanlı saydıklarımız riyakar oluyor. Ve riyakarlık, ahlaksızlığın erdeme karşı gösterdiği hürmet sayılıyor. En sonunda da insanlar ikiye ayrılıyor;
Hatalarıyla yüzleşenler ve gittikçe yüzsüzleşenler!
Yaşamı nasıl kabul ederseniz edin, baloya nasıl katılmak isterseniz öyle katılın, ister maskesiz ister maskeli. Ama hayatın yönü, kaderinizle değil yaptığınız tercihlerle ilgili. Bu yolda yürürken mağduru oynamak, komik olmak, basit sayılmak veya saygıdeğer görünmek sizin elinizde. O yüzden gerçek yüzünüzle iseniz dikkat edin, maske takacaksanız da ona göre seçin. Aksi olmuyor çünkü insan maskeleri yüzsüzlüğe hiç yakışmıyor.
İnsanın insana hasret kaldığı şu günlerde, göz göze gelmenin nimet olduğu bu dönemde yaşamak mı yaşamda kalmak mı acaba mücadelenin adı? Yenidünyanın seçilmiş çocukları olarak hangi yana savrulup hangi yöne evirileceğiz? Bedava dağıtılan maskelerle korkumuzu gizleyebilecek miyiz?
Bence macera yeni başlıyor, dışarısı ondan şimdilik sessiz, insanlık dilsiz…
Mükemmel bir denklem üzerine kurulmuş ki insanlık, çözmeye cüret etmek bile aptallık. En kötü kişide o kadar çok iyilik, en iyide de o kadar çok kötülük var ki. İyiyi kötüden, yanlışı doğrudan ayırmak bazen o kadar zor oluyor ki. İnsanlar tanıdım aşkı dokunmak sanan. İnsanlar tanıdım maskeleri bile yalan olan. İnsanlar tanıdım yüreğime yaralarını kazıyan bazen de yaralarımı sarıp sarmalayan. Sonradan anladım ki;
Bazı insanlar, bazen insanlar…
Ve bazen değişen insanlar değildir;
Düşen sadece maskeleridir! …
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan