ÖDÜL MÜ LANET Mİ?
Bakmayın bu aralar mutsuz, keyifsiz, moralsiz olduğumuza. Umuda tutunan, nasibe inanan, kaderci bir milletiz aslında. Üç kelime ile bir sohbeti, işi, ilişkiyi hatta evliliği idare edebiliriz mesela; İnşallah- Maşallah- Eyvallah. ‘Her şeyin başı sağlık’, ‘Sağlık olsun’, ‘Sen sağ ben selamet’ diyerek kabulleniriz başımıza gelen en kötü olayları da. Haksız mıyız canım; Ölümün olduğu dünyada, hangi sorun çok da ciddi olabilir acaba?
O zaman soruyorum; Peki ya ölüm olmasa sonunda, herkes ölümsüz olsa?
‘Ne güzel olurdu’ dediğinizi duydum sanki. ‘Ucunda ölüm yok ya’ sözü gerçek mi oluyor yoksa?
Oluyor sanki yaaa :) Kadavradan alınan doku canlandırıldı mesela. Vitaminler, ozon iğneleri ile meydan okunuyor artık yıllara. Ama en önemlisi Cryonics, bununla ölüm hadisesi, bitiyor gibi valla.
Cryonics, doğada bazı canlıların yaşadığı bir periyot olan 'hibernasyon', yani çok düşük sıcaklıklar altında canlının yaşamını kaybetmeden hayatını sürdürebilmesi felsefesine yakın bir yapı. Bu demek oluyor ki halihazırda bazı canlılar çok düşük sıcaklıklarda ölmeden yaşayabiliyorlar. Bu mantıktan yola çıkan birçok kurum, insanları dondurarak, bir tank içinde muhafaza ediyor. Uyandırılacakları güne kadar orada uyutuyor. Cryonics.org'un giriş sayfasında 'Welcome to your future', yani 'geleceğinize hoşgeldiniz' yazıyor !
Cryonics uygulanacak kişinin her şeyden önce tıbbi olarak ölmesi şartı aranıyor. Yani henüz ölüm gerçekleşmeden bu işi uygulamak mümkün değil. Ölen kişinin bedeni, buz kalıpları içinde soğutularak Cryonics uygulama merkezine getiriliyor. Burada zaman çok önemli, beden üzerinde işlemler ne kadar kısa sürede başlatılırsa beynin o denli az hasar alacağı söyleniyor. Merkeze getirilen bedenin göğüs kafesi açılarak vücudundaki tüm kan boşaltılıyor. Boşaltılan kanın yerine vücuda, ‘-50’ derecelik gliserol enjekte ediliyor. Enjekte edilen gliserol, vücut ısısının -50 dereceye düşmesini sağlıyor. Daha sonrasında yine özel işlemlerden geçen beden, -196 derecedeki sıvı nitrojen dolu metal tüplere alınıyor ve burada sürekli kontrol altında tutularak yeniden çözüleceği günü bekliyor.
Bir film senaryosundan bahsediyorum gibi sanki değil mi! Ama film değil, fazlasıyla gerçek. Şu an dünyada uyutulan ve yeniden canlandırılmayı bekleyen 230 kişiye ait dondurulmuş beden bulunuyor. Bu kişilerden bazıları tüm bedenlerini dondururken gelecekte bir hücreden bile insanı diriltmeye yeteceğine inanan bir kısmı sadece kafalarını dondurtmuşlar. Alcor adlı şirketin laboratuvarında bulunan 111 kişinin 35 tanesi tüm bedenini dondurmayı tercih ederken 76 tanesi sadece kafalarını dondurtmuş. 1000’den fazla kişi ise öldükten sonra dondurulmak üzere bu şirketler ile kontrat imzalamışlar ve dondurulacaklar listesinde ölecekleri günü bekliyorlar. Şirket prensipleri gereği, dondurulmuş ya da dondurulmak üzere bekleyen kişilerin kimlik bilgileri kişilerin kendi istekleri haricinde kimse ile paylaşılmıyor.
Tuhaf bir bilinmezlik ve bilinmeyene doğru yolculuk. Bununla ilgili o kadar çok film izledik ki bunun mümkün olabileceğine inanıyor insan. Tabi burada din faktörü de devreye girince kafalar biraz karışıyor. Öldükten sonra gömülmek, bedenin toprağa karışması, musalla taşı, son duası mevzuları, bizim cenahta biraz sıkıntılı. Bir de işin maliyet kısmı var ki o en fenası. Şirketlere göre farklılık gösterse de bir kişinin tüm bedenine Cryonics uygulatmasının maliyeti minimum 200.000-USD civarında. Bir alternatif de tüm bedenin dondurulması yerine sadece kafanın dondurulması. ileride tek bir hücreden bile insanın yeniden canlandırılabileceğine inananların tercih ettiği bu yöntemin maliyeti de 80.000-USD’ı buluyor.
Siz beni genelde iflah olmaz Pollyanna kişiliğimle tanıyorsunuz ama bir de titiz bir hukukçu yanım var ki evlere şenlik. İşte burada o şenlik başlıyor ve ben hukukçu sazımı alıp elime soruyorum o halde; Diyelim ki şirket ölen kişinin bedeni dondurdu ve saklamaya başladı. Kişinin ne zaman canlandırılacağına kim karar verecek? Ya da bedenler yeniden canlandırılmayı beklerken şirket bir anda iflasını açıklarsa iş nereye gidecek?
Bir an için her şeyin yolunda gittiğini düşünelim. Yüz yıl sonra uyandırıldık. Uyandırıldık da bizi tanıyan kimse kalmamış ki hayatta. Bildiğiniz tüm şeyler, yüz yıl geride kalmış. Ne zamana uygun bir mesleğiniz var ne de aç kalmamanızı sağlayacak işiniz. Yanınızda ne aileniz var ne çocuklarınız ne de sevdikleriniz. Ölmemişsiniz ama yalnızsınız ve kimsesiz. İşin büyüsü bozuldu gibi sanki ne dersiniz?
Ve son olarak; Hadi beden bozulmadan saklandı da ölümle bedeni terk eden ‘ruh’ ne olacak?
Hayatın bu kadar güzel, yaşamanın bu kadar anlamlı olmasının tek sebebi, bir gün bitecek olması bence. O yüzden kıymetli her an, yediğimiz yemek, gördüğümüz manzara, dayandığımız omuz, tuttuğumuz el. Ölüm korkusu bizi durduran sağlıksız olmaktan, hızlı yaşamaktan hatta kötülük yapmaktan. Bir gün biteceğini bilerek yaşıyoruz güzel olayları ve tam da bu sebeple katlanıyoruz acılara, haksızlıklara…
Ölümsüzlük bir ödül mü lanet mi acaba?
İkisi de değil aslında.
Ölümsüzlük, hatırlanmaya değer bir hayat yaşamaktır...
Ölümsüzlüğün anahtarı, güzel şeyler yapıp bu dünyada iz bırakmaktır.
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan