Ah Tahir ahhhh!
Derslerine çalışmayan, tembel, kavgacı bir çocuktu Tahir. Arkadaşlarıyla da geçinemiyor, sürekli sorun çıkarıyor, ceza alıyordu. Herkes uzak duruyordu ondan, arkadaşları onunla oynamıyor, öğretmeni, ‘Beni delirtiyorsun’ diye hep kızıyordu Tahir'e. Ailesi, şikayet için sürekli okula çağrılıyordu.
Bir gün Tahir'in annesi yine okula geldi, öğretmeni ile görüştü. Öğretmen dürüstçe, ‘Bakın’ dedi, ‘Ne yazık ki çocuğunuz, ders dinlemiyor, sınıfın işleyişini bozuyor ve ödevlerini de yapmıyor. Üstelik sürekli kavga çıkarıp çevresindekilere zarar veriyor. Notları hep zayıf, son derece de saygısız. Üzülerek söylüyorum ki hayatımda onun kadar tembel bir öğrenci görmedim’ dedi.
Annesinin söyleyecek bir şeyi kalmamıştı, Tahir'i okuldan aldı ve Kayseri'ye taşındılar.
Aradan 25 yıl geçti, Tahir büyüdü. Bu arada Tahir’in öğretmeni de Kayseri'ye tayin olmuştu. Bir gün öğretmenağır bir beyin kanaması geçirdi. Acilen ameliyat olması gerekiyordu. Bu zor bir ameliyattı ve Kayseri'de ameliyatı yapabilecek tek bir cerrah vardı ve herkes ona hayrandı. Öğretmen, ameliyat oldu. Gözünü açtığında, yakışıklı ve kendinden son derece emin cerrah ona gülümsüyordu. Öğretmen teşekkür etmek için ağzını açtığı sırada suratı morarmaya başladı, nefes alış-verişi hızlandı. Bir şey söylemek için elini kaldırdı ama söyleyemeden, o anda can verdi.
Ve o cerrah da kimdi biliyor musunuz?
Cerrahın Tahir çıkacağını sandınız değil mi?
Tabi ki o değildi…
Ameliyat son derece başarılı geçmişti ve Cerrah şok içindeydi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken bir de baktıki, o da ne? Odaları temizleyen hademe Tahir, solunum cihazının fişini çekip elektrik süpürgesini takmıştı!...
Tabi siz hikayenin sonunu böyle beklemiyordunuz, cerrahın bizim Tahir çıkacağını sanıyordunuz değil mi?
Yapmayın Allah aşkına, filmlerde olabilir böyle belki, masallarda ya da rüyalarda ama gerçek hayatta asla. Haa baştan sorunlu kişi sonra sorumlu kişiye dönüşürse ne ala. Yoksa bu tembellikle, isteksizlik ve de agresiflikle doktor olmak, başarılı olmak nerdeeeee…
Karantina sebebiyle evden çıkamadığımız, içimize kapandığımız bu günlerde en az Corona virüsü kadar tehlikeli, onun gibi içten öldürücü bir hastalık daha kapımızda, Tembellik hastalığı. Sabahlara kadar dizi seyredip öğlene doğru kalktığımız sabahlarda, kahvaltı- kahve seansları sırasında, çoluk çocuk izlediğimiz Aşk-ı Memnu dizisinin tekrar bölümleri var mesela hayatımızda. Milletçe ekmek yapmayı öğrendiğimiz doğru ama yapmaktan çok yemek konusunda daha iddialıyız hala. Eskiden kafede, lokantada, bahçede, parkta sosyalleşirdik şimdi twitter’da, facebook’da, instagram’da. Afet sonrası Netflix çatısı altına sığınmış milyonlarca kazazedeyiz, göbek- basen büyütmekteyiz.
Hastalık derken valla abartmadım, tembellik gerçekten bir hastalık. Usulca içeri sızan, bedeni esir alan, düşünme yetisini durduran sinsi bir hastalık. Görmediğini unutturan, yerini hemen doldurtan, olmayınca umursatmayan kısacası kolayı seçmek hastalığı oluyor kendisi.
Bu hastalığa yakalananlar, özgüveni çok- hali yok olanlar. Ama tuhaf bir ironidir ki tembel olanlar, genelde kafası iyi çalışanlar. Tamam canım yükselmeyin hemen, genelde dedim, her zaman değil.
O neden derseniz de eğer;
Tembeller, enerjisini daha gerekli durumlar için saklayan, olur olmaz her şeye koşmayan kişiler. Bunlar enerji cimrisi, enerji harcamamak için kafasını çalıştıran, akıl gücüyle kas gücünü yenen kişiler.
Örneğin tekerleği bulan kişi; kesin çok tembel kişiydi, yük taşımaya üşendi, kafayı çalıştırdı, tekerleği icat etti.
Yine Edison mesela, derslerinin zayıflığı, notlarının hali içler acısıydı. Ama bu tembelliği işe yaradı, yazmayı hiç sevmediği ve de düzgün yazamadığı için tarihin ilk ses kayıt makinesini icat etti.
Ampulü bulma meselesine hiç girmeyeceğim, gaz yağıyla çalışan lambaların yağını değiştirmekten usandı ve böylece kafasında bir ampul yandı.
Ben de seviyorum arada tembellik yapmayı, yapıyorum da arada yalan yok ama fark ettim de bu beni daha çok yoruyor. ‘Yapmam gereken işler var ama yapmıyorum, aslında boş durmamam lazım ama duruyorum’ hissinin yarattığı vicdan azabı var ya, tüm keyfi götürüyor. Dinleneceğim derken pas tutuyor bedenim ve zihnim ve bu pas da yıpratıyor beni. Hani o atasözündeki ışıldamayan demirin hazin sonu gibi.
Çalışmak için gereken motivasyonun ne olduğu konusunda tam olarak emin olamasam da tembelliğin, çalışmamanın en büyük motivasyon kaynağı olduğunu biliyorum.
Bazen de kendimden utanıyorum;
Adam koca telefonu icat ediyor, ben şarja takmaya üşeniyorum.
Üşengeçlikle harmanlandığında vazgeçilmesi zor bir bağımlılık tembellik, genetik hastalığımız. Hepimiz için tehlikeli, koy verdik mi de kurtulmamız imkansız. Corona mı Covid mi bilmem bu virüs illa geçecek de yaşattığı tembellik, yaşadığımız miskinlik, bakalım nasıl geçecek…
Madem daha oturacak gibi duruyoruz evlerde, kapandık içimize, çok da yayılmamalıyız bence.
İşin şakası yok, alıyor bizi avucu içine, sızıyor içimize sinsice.
Çünkü;
Tembellik, vücudun ahmaklığı, ahmaklık ise zihnin çalışmamasıdır.
Tembel bir zihin ise şeytanın çalışma odasıdır.
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan