KIRIK AYNA
Gece güne kavuştu, güneş doğdu, sabah oldu. Yataktan sürünerek kalkıp banyoya koyuldu. Yüzünü yıkamak için başını kaldırdığında gördü onu. Kendisine bakıyordu, öylece, hiç kıpırdamadan. Gülümsedi, o da ona gülümsedi. Çattı kaşlarını, o da çattı. Sonra, giyindi, hazırlandı. Gün içinde çeşitli sebeplerle karşılaştılar;
Bazen arabanın dikizinde, bazen bir mağaza vitrininde, tencerenin yüzeyinde.
Gülümsediler birbirlerine, keyifsizken surat astılar, bazen de paramparça etmek istediler birbirlerini.
Evet aynalardan bahsediyorum, tam da tahmin ettiğiniz gibi…
İlahiyat Fakültesi Profesörü çok sevdiğim bir hocam istedi bu yazıyı yazmamı.
Zamanı geldi artık dedi, yaz artık şu “kırık ayna metaforunu”!
Yunan’da yüceliği, estetiği ve bazen paradoksu ifade eden ayna, Antik Mısır’da sonsuzluğun sembolü, güzelliğin aracı olarak kabul edilmiş. Çok sevdiğim tasavvufta ayna, ‘Tecelli’ demekmiş;
Sevgilinin yani Allah’ın kendini gösterdiği yer manasında. İslamiyet'te ise Âlem, Allah’ın kendini gösterdiği ayna. Öyle bir ayna ki içinde âlem var, her şey var, ama bu varlık yokluktan ibaret yani sadece bir görüntü. Der ki; Allah’tan başka mevcut yoktur. Tek ve gerçek varlık Allah’tır. Kâinatta gördüğümüz ve var zannettiğimiz her eşyanın gerçek ve kendine mahsus bir varlığı yoktur, hepsi Allah’ın birer şekilde görüntüsünden ibarettir. Her tarafı aynadan yapılmış bir eve benzeyen bu âlemde misafir, yani bu aynada geçici bir görüntü olan insan, hangi yöne baksa sevgilinin yani Allah’ın tecellilerini görecektir. İslamiyet, ayna ve güneşi kullanarak çok da güzel ifade etmiş bence; Güneş tek, kırık ayna parçaları ise onu yansıtan, görüntüyü çoğaltanlar. Yani öz bir, görüntü çok. Birçok din var yeryüzünde, ama hakikat, yaradan bir tane. Asıl olan iç hakikat, dışsal tezahür zamana ve mekana göre değişir.
Hocam, doğru ifade ettim mi bilemedim. Lakin ayna denen karizmatik bir nesne. Karşısına geçtiğinde sana seni yansıtma özelliği var. Senin kendinden kaçtığın dönemlere denk gelmişse, vay hâline. Ayna, gözünün yaşına bakmadan görmekten korktuğunu pat diyecek sokacak gözüne.
Bu ara maskelerle dolaşırken etrafta, iyi saklayabiliyoruz kendimizi valla. İkiyüzlüler için değil tabi sözüm, onların bir yüzü illa açıkta. Ama ah o ayna yok mu, o ayna, her gün aynı yüzü ama ayrı ruhu görürüz onda. İlk önce onun beğenmesi lazımdır sizi, onun onaylaması. Sır saklamaz aynalar, sırrı bakanda saklı. Dürüsttür aynalar;
Güzele güzel der, çirkinliği acımadan söyler.
Aynalar, anılara benzer; Her bakış, her hatırlayış bir iç kanama tehlikesi. Karşısında dururken bir anda kâinatla çarpışır gözleriniz, silinir suretiniz. Bir çiçek gelir aklınıza, bir duru söz. Bir öpüş kızartır yüzünüzü, bir bakış paramparça eder sırlı camı. Nefti koyulara çekilir içinizdeki hüzün, flu düşler parlar gözbebeklerinizde. Aynada aksedip, yüreğinize yansırlar. Dost olmak mümkün değildir aynalarla, ancak aşık olunabilir onlara. Öpmeyi deneyin mesela, dudaklarını uzatacaktır aynalar, yanaklarını değil...
Bakacak yüzünüz kalmamışsa yandınız valla. Ölçeği küçültülmüş zelzeledir o zaman ayna. Aynaya bakıp da orada kendini bulamayan birinin yaşadığı dehşet, bir gün aniden karşısına dikilecek bir hayaleti beklemek gibidir. Sanki insanın gölgesi çalınmıştır ve ölene dek geri dönmeyecektir. O yüzden aynanın karşısında, başı dik, gururla, gözlerinin en derinlerine bakabilecek şekilde çıkmak gerekir. Çünkü ayna, yüzün vestiyeridir.
Pamuk Prenses masalındaki kıskanç üvey annenin, en güzelin kendinin olduğunu duymak için aynaya sorduğu o soru, kendini beğenmişliğin camda aksidir aslında. Üstelik sadece o da değil; Cam tabutunda, zehirli elma yiyerek ölüm uykusuna dalmış olan pamuk prensesi uyandırmak için gelen prens belki de sadece prensese değil cam yüzeye yansımış kendi aksine de âşık olmuştur, kim bilir.
Etraftaki onca yüz arasında, en yabancı kendi yüzümüz aslında. Başkalarına bakarken kendi yüzümüzü unutuyor muyuz yoksa?
Oysa hayatın gizemi, bunda saklı galiba;
Hayatımıza giren her insan bize başka bir ayna tutmakta.
Ve biz her farklı aynada, başka bir yönümüzle karşılaşıyoruz.
Hayatımıza bir şekilde değmiş her kimse, bir tesadüf sonucu gelmemiştir, bir amacı vardır, bir sebebi…
Aynanın karşısına birlikte geçtiğimiz, hayatın içinde birlikte yansıdığımız bütün insanları tek tek görerek bir ömre bakmaktır, ayna karşısına geçmek.
Görebilirsen yüzünü, bulursun özünü!
Ve söylersin o meşhur sözü;
“Ayna ayna söyle bana;
Ben aslında kimim bu hayatta? ”
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan