24 NİSAN’A DOĞRU
23 Nisan 1920. Şanlı bir imparatorluğu kaybeden Türk Milletinin dünyada yeniden var oluşunun ifadesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluş günü. Milletin egemenliğine dayalı bugünkü Cumhuriyetin temellerinin atıldığı gün. En büyük bayram.
24 Nisan 1915 ise; Osmanlı Devleti sınırları içinde isyan hareketine katılan Ermeni komitelerinin kapatıldığı ve devlete karşı suç işleyen 235 kişinin tutuklandığı gün.
Ve Ermeni diasporası tarafından dünyaya soykırım tarihi olarak simgelenmeye, kabul ettirilmeye çalışılan bir tarih.
-------------------
Şehrin, Rus – Ermeni işgalinden kurtuluşundan 26 sene sonra; Erzurum’da doğdum. İlk ve ortaöğretim yıllarında Erzurum’un geçmişte yaşadığı acı olaylar, şehrin düşmandan kurtuluşunun anıldığı törenlerde söylenen nutukların heyecanı içinde anlatılmaya çalışılırdı. Ama tarih kitaplarında yaşanan gerçeklere pek değinilmezdi. I. Cihan harbi öncesinde ve sonrasında bu bölgede kimler neler yapmış? Neler yaşanmış? Bunu bilmiyorduk.
Mahallebaşı semtinde, Gazi İlkokulunun karşısında çatısı olmayan, siyah taş duvarları ayakta duran bir kilise kalıntısının mevcudiyeti, Erzurum’da Kilise Kapısı adında bir semtin bulunuşu; geçmişte bu şehirde Hıristiyan bir toplumun yaşadığının izlerini taşımaktaydı. Ancak biz Erzurum’da hiç çan sesi duymadık. Sadece ezan sesiyle büyüdük.
Halkın belleğinde Ermenilere karşı gizli bir öfke vardı. “Ermeni dölü” “dığa” “şaragan okuma” gibi Ermenilerden kalma küçültücü sıfatlar çokça kullanılırdı. Ama yakın geçmişte yaşanan acıları unutmak istermiş gibi o olayları yaşayanlar, acılarını bizlere anlatmazlardı. İslam kültürünün verdiği sabır ve tevekkül duyguları ile bu acılarını sinesine çekmiş bir toplumun içinde büyüdüm.
Cumhuriyet idaresi ise; özgür, temiz ve insancıl bir nesil yetiştirmek gayesi ile geçmişte yaşanan bu acıları unutma yolunu seçmiş, tarih kitaplarına bu olayların gerçeklerini koymamıştı.
Ne var ki millet olarak bizim bu safiyane düşüncelerimizin tam aksine, geçen asrın başlarında yaşanan Ermeni olayları, dış dünyada Hıristiyan toplum içinde alabildiğine çarpıtılmak suretiyle Türk düşmanlığına dönüşmüş. Meğer bu propagandalar sessiz ve sinsice yürütülmekteymiş.
Bunun ilk yansımalarını Hz. Nuh Peygamberin gemisini Ağrı dağında arama çalışmalarında görüyoruz. “Ne var bunda” diyeceksiniz? Cevabı basit. Çünkü Ağrı Dağı, Ermeniler için kutsal bir dağdır. Adına “Ararat” derler ve ona sahip olmak isterler.
Hz. Nuh’un (AS) gemisi, Kur’an-ı Kerim’e göre Cudi dağına oturmuştur ve bu dağ Güneydoğu Anadolu bölgemizdedir. Ağrı Dağını Hz. Nuh’un (AS) gemisini aramak maksadıyla gündeme getirmenin, aya ayak basan ikinci insan olan Amerikalı astronot Edvin ALDRIN’i, bu çalışmalarda kullanmanın tek bir gayesi vardır.
O da bu coğrafi bölgeye dikkatleri çekmek ve bu vesileyle Ermeni diasporasının isteklerini dünyaya açıklama ortamını oluşturmaktır.
27 Ocak 1973 tarihinde Amerika’nın Kaliforniya eyaletinde, bir Ermeni din adamının (!) Türk konsolosluk yetkilileri Bahadır DEMİR ve Mehmet BAYDAR’ı şehit etmesi olayını, o günlerde münferit bir olay gibi algıladık. Kızdık, bağırdık, çağırdık. Ama bir süre sonra unuttuk ve pek önemsemedik.
Ne var ki için için kaynayan bu kinin 50 yıl sonra ortaya çıktığını fark edemedik. Asala Ermeni tedhiş örgütünün dış temsilcilerimize yönelik yoğun cinayetleri karşısında milletçe her defasında vurulduk, sarsıldık, protesto ettik. Bir süre sonra bu acı olayları da unutmaya başladık.
Oysa Ermeniler ve onların dostları unutmuyorlardı. Çalışmalarını siyasi platformlara taşıdılar ve birçok ülkenin parlamentolarında 1915 yılında Osmanlı Devleti tarafından uygulanan tehcir olayını soykırım olarak nitelendirdiler ve bu yönde kararlar aldılar. Şimdi bu gerçekle karşı karşıyayız.
Bu kuruluşları ve ülkeleri öğrenmek istiyorsanız işte size tablo;
Kuruluşlar
BM Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu
Avrupa Konseyi (1998, 2001)
Avrupa Parlamentosu (1987, 2000, 2002, 2005)
Dünya Kiliseler Konseyi
İnsan Hakları Derneği
YMCA Avrupa Birliği (Young Men's Christian Association / Genç Hristiyan Erkekler Birliği)
Permanent Peoples' Tribunal (Yerleşik Halklar Mahkemesi)
Ülkeler ve 1970 yılında bu ülkelerde yaşayan Ermeni nüfusu
1. Uruguay – 1965, 800 kişi
2. Kıbrıs Rum Yönetimi – 1982
3. Arjantin – 1993, 2003, 2004, 2005, 2006, 2007, 2008 36 500 kişi
4. Rusya – 1995, 2005 birkaç milyon kişi
5. Kanada – 1996, 2002, 2004
6. Yunanistan – 1996 7000 kişi
7. Lübnan – 1997, 2000 165 000 kişi
8. Belçika – 1998
9. İtalya – 2000
10. Vatikan – 2000
11. Fransa – 1998, 2000, 2001, 2006
12. İsviçre – 2003 500 kişi
13. Slovakya – 2004
14. Hollanda – 2004 1000 kişi
15. Polonya – 2005
16. Almanya – 2005 3000 kişi
17. Venezüella – 2005 4750 kişi
18. Litvanya – 2005
19. Şili – 2007 150 kişi
20. İsveç
21. Ermenistan 2 milyon 518 bin kişi
22. Bu ülkelerinin dışında Amerika Birleşik Devletleri'nde 1970 yılında yaşayan Ermeni nüfusu 400 bin kişi. ABD’de 41 eyalet, Ermeni Kırımını soykırım olarak kabul ediyorlar.
Bu eyaletler; Alaska - Arizona - Arkansas - Kaliforniya - Colorado - Connecticut - Delaware - Florida - Georgia - Güney Karolina - Idaho - Illinois - Kansas - Kentucky - Kuzey Dakota - Kuzey Karolina - Louisiana - Maine - Maryland - Massachusetts - Michigan - Minnesota - Missouri - Montana - Nebraska - Nevada - New Hampshire - New Jersey - New Mexico - New York - Ohio - Oklahoma - Oregon - Pensilvanya - Rhode Island - Tennessee - Utah - Vaşington - Vermont - Virjinya – Wisconsin
23. İngiltere, İspanya, Brezilya ve Avusturalya devletleri 1915 olaylarını soykırım olarak kabul etmiyorlar. Ama bu devletlerin birer parçası olan Galler, Bask Parlamentosu, Mercosur Parlamentosu ve Yeni Güney Galler eyaleti bu olayları soykırım olarak kabul eden deklarasyonlar yayınlıyorlar.
Yukarıdaki tabloyu yorumlarsak;
- Fransa’nın güdümünde kurulan Lübnan hariç, bu ülkelerin hiç birinin İslam ülkesi olmadığı görülmektedir. Dünya Kiliseler Konseyinin ve Vatikan Yönetiminin ve YMCA’nın bu tabloda yer almış olması ise; bu konudaki Haçlı ruhunu açıkça ortaya koymaktadır.
-1915 tehcir olayının parlamentolarda soykırım olarak kabulünün, söz konusu olayların üzerinden 50 yıl geçtikten sonra 1965 yılında Uruguay ile başladığını, bu eğilimin 1993’ten sonra giderek arttığını ve 2000 yıllarında yoğunlaştığını görmekteyiz.
- En yoğun çalışmanın yapıldığı bir Güney Amerika ülkesi olan Arjantin’in, bu konu üzerindeki ısrarlı tutumu; bu ülkede yaşayan Ermeni diasporasının gücünü ve diğer bölge ülkelerine olan etkisini göstermektedir.
- Bu tabloda yer alan Ermenistan’ın, Yunanistan’ın ve Kıbrıs Rum yönetiminin yaklaşımlarını anlatmaya gerek yok.
- Bu tabloda yer alan Kanada, İsviçre ve İsveç’in davranışlarını ise; Türk tarihini yeterince bilmemekle ve Türk Milletini yeterince tanımamakla ve bu ülkelerin kendilerini “insanlığın havarisi gibi görme eğilimleri” ile izah edebiliriz.
- Rusya’nın; Ermenilere özgürlük vaad ederek onları Osmanlı’lara karşı isyan ettirdikleri, çatıştırdıkları, çarpıştırdıkları ve daha sonra onları ortada bıraktıkları için;
Fransa’nın ise; Ermenileri kışkırtan, onları Anadolu’nun işgalinde kullanan ve onlarla beraber Türk Ulusuna karşı mücadele eden ve daha sonra bu topraklardan çekip gittikleri için bu tabloda yer almış olmalarını çok rahatlıkla anlayabiliriz.
- 1915 tehcir olayını, Osmanlı Genelkurmayına ısrarla dikte ettiren Alman komutanlarının ve I. Dünya Savaşında menfaat birlikteliği yaptığımız Almanya’nın bu tabloda yer almış olmasını hiç ama hiç anlayamayız ve kabul edemeyiz.
- I. Dünya Savaşında Atalarımıza karşı birçok cephede savaşan İngiltere’nin, savaş esnasında Mavi Kitap çıkararak yalan ve yanlış propagandalar yapmasına rağmen; bu tabloda yer almamış olmasını ise; o tarihlerde yaşanan olayları çarpıtmayan bir devletin ciddiyeti olarak değerlendirebiliriz.
Avrupa Birliği (AB) ile olan ilişkilerimize gelince; 2003 yılından beri bu birlikle Türkiye arasında katılım süreci çalışmaları yürütülmektedir. 32 dosyada toparlanan sorunlar teker teker açılmakta, uyum meselesi yıllardır tartışılmaktadır.1915 tehcir olayını soykırım olarak kabul eden Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu ve onların üyeleri olan Belçika, İtalya, Slovakya, Hollanda, Polonya, Fransa, Almanya, Litvanya, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ile ekonomik ve siyasi geleceğimizi incelediğimizde;
- Avrupa, Türkiye’nin birliğe girmesi için şart koştuğu Kıbrıs’ı tanıma dayatmasının yanına Ermenistan ile ilgili konuları da önümüze koymakta ve “Bunları kabul etmezsen seni bu birliğe almam” demektedir.
Türkiye’nin Kıbrıs devleti üzerinde 1959 yılındaki anlaşmadan gelen garantörlük haklarını hiçe sayarak Kıbrıs Rum yönetimini birliğe almaları yetmiyormuş gibi;
Kıbrıs Rum yönetiminin adanın gerçek temsilcileri olarak kabul edilmesini Türkiye’ye ısrarla dayatmalarından daha vahim olarak;
Avrupa Konseyi ve Parlamentosunun ülkemizin tarihine, haysiyetine kara bir leke sürme konusunda almış oldukları bu kararlar ile sergiledikleri tutum karşısında millet olarak ne zamana kadar sessiz kalacağız?
Yoksa tarihimize sürülen bu lekeyi kabul edip Avrupa Birliğine girmeyi mi yeğleyeceğiz?
Demokratik toplumlarda sivil insiyatif ve onların temsilcileri olan sivil toplum kuruluşları son derece önemli görevler üstlenmişlerdir. Bunlar toplumun nabzını elinde tutarlar ve devletin politikalarını yönlendirir, onlar güç ve destek verirler.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun temellerinin atıldığı 1919 Erzurum Kongresi’nin, bir sivil toplum kuruluşu olan Doğu Anadolu Müdafaayı Hukuk Cemiyetinin olağan üstü toplantısı olduğunu hatırlamalı, Kıbrıs Türk Toplumunun bugünkü konumuna gelişinin altında 1950 – 1960’lı yıllarda yurt çapında yapılan Kıbrıs mitinglerinin büyük etkisinin olduğu unutulmamalı ve Avrupa Topluluğunun davranışları karşısında;
Milletçe gerekli tepkiyi göstererek, bu parlamentoların almış oldukları kararları etkisiz kılmak zorundayız. Onların bu kararlarını gözden geçirerek geri almalarını, Türk Milletinden özür dilemelerini sağlamak için milletçe ne yapmak gerekiyorsa onu yapmalı, milletçe tavrımızı açıkça ortaya koymalı ve devletimize gerekli desteği gür sesle vermeliyiz.
-------------------
Ülke için en büyük zaaf, tarihi gerçekleri bilmemek, geçmişimize sahip çıkmamak ve bu değerlere saldıranlar karşısında dik durmamak, hakkı müdafaa etmemektir.
İnsan bir şeyi bilmeyince, karşısındakinin ithamlarına cevap veremiyor. Geçen asrın başlarında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşanan olaylar hakkında Ermeniler tarafından ileri sürülen iddialar karşısında susmayı tercih ediyor. Hele bir kısım az bilen - çok konuşan Ermeni dostlarının bu konudaki ısrarlı davranışları karşısında giderek ezilmeye, küçülmeye başlıyor ve “Atalarımız acaba söylenenleri yaptılar mı?” kuşkusuna kapılıyorsunuz.
Bu konuları incelemeden kolayca karar veren; toplumumuza yabancı ve batı düşüncesine hayran gönüllerin davranışları, sizin bu endişenizi daha da körüklüyor ve giderek onların bu iddialarına hak verir bir çizgiye geliyorsunuz.
Toplumsal olarak tarihimizi, yakın tarihimizi iyi öğrenmeli, ülkemizin geleceğini karartmak isteyen çevrelere karşı gerekli bilinçle karşı koymalıyız.
Tarih boyunca bu coğrafya da beraber yaşadığımız Ermenilerle olan ilişkimiz nasıl bir seyir takip etti? Özellikle geçen asrın başlarında Anadolu’da ve yakın bölgelerde neler cereyan etti? Bu olayların gerçekleri nelerdi? dürtüsü beni ve ağabeyimi bu olayları araştırmaya yöneltti.
Bu konuda yayınlanmış 100’den fazla eseri okuduk, bilimsel konferansları, açık oturumları takip ettik, özellikle Ermeniler tarafından yayınlanan eserleri didik didik inceledik ve Ermeni meselesi adlı bilgi notunu hazırladık.
Bu bilgiler www.turkiyehaberajansi.com İnternet Gazetesinde Türkçe ve İngilizce olarak yayınlanmıştır.
Ermeni meselesi Türkçe OKU!
Ermeni meselesi İngilizce OKU!
Bu bilgileri okursanız, Ermeni meselesinin tarihsel seyrini takip edebilir ve bilgilerinizi yenileyebilir, onları gözden geçirebilir, irdeleyebilirsiniz.
----------------------------
- ABD’nin bu konuda sergilediği tutuma gelince: Her yıl olduğu gibi 24 Nisan’a gelirken, Amerikan başkanının ağzından çıkacak cümlelere nefeslerimizi tutarak dikkat kesilmemeli ve onlara şöyle seslenmeliyiz;
- Siz I. Dünya Savaşına çok sonraları taraf oldunuz. Lozan konferansına ancak gözlemci seviyesinde katılabildiniz. Siz, Lozan antlaşmasını da bugüne kadar imzalamadınız. Sizler Türk toplumunun Ataları hakkında Büyükelçiniz Morgenthau’nun yalanları ve yanlışlarına; Near East Relief ve benzeri yardım örgütlerinde çalışan kişilerin hissi mektuplarına, tek taraflı değerlendirmelerine bakarak karar veremezsiniz.
- Karar verecekseniz;
1919 sonbaharında Ermeni iddialarını incelemek, tavsiyelerde bulunmak üzere Amerikan Başkanı Wilson’ın görevlendirdiği General James G. HARBORD liderliğindeki Amerikan soruşturma heyetinin Mustafa Kemal Paşa ile yaptığı görüşme ve yörede yaptığı incelemeler sonucunda “Türkler ile Ermenilerin barış içinde yüzyıllarca yan yana yaşadıkları, tehcir sırasında Türklerin de Ermeniler kadar acı çektikleri, Türk köylerinin yakıldığı, savaşa giden Türk köylülerinden en çok %20’sinin geri dönebildiği, I.Dünya savaşının başlangıcında Ermeniler ’in Türkiye Ermenistan’ı denilen bölgelerde hiçbir zaman çoğunlukta olmadıkları, tehcir edilen Ermenilerin geri dönmeleri halinde tek bir yerleşim merkezinde dahi çoğunluğu oluşturamayacakları, geri dönen Ermenilerin tehlike içinde bulunmadıkları ve olaylara ilişkin acıklı ve korkunç iddiaların doğru olmadığının tespit edildiği belirlenmiştir” ifadesiyle gerçekleri yansıtan raporuna göre;
- 29 Mart 1919 tarihinden sonra Malta adasında İngiliz Baş Savcılığı tarafından başlatılan mahkemelerde; işgal altındaki Osmanlı ve Patrikane arşivlerinde yaptıkları araştırmalar sonucunda tehcir olayını soykırım olarak yorumlayabilecek hiçbir delilin bulunamadığı ve 13 Temmuz 1921 günü Amerika’nın Londra Büyükelçisinin “Üzülerek arz edeyim ki Amerikan arşivlerinde Türkleri yargılamak için bir delil bulamadık” ifadesine göre;
- 3 Nisan 1920’de Amerika’nın Türkiye ve Ermenistan üzerinde manda kurulmasını reddeden Amerikan Kongresi kararına göre;
- 1923’te Time dergisine kapak yaptığınız, 1930 yılında General Mac ARTHUR’un ziyaret ettiği ve dünyanın geleceği konusunda fikrine başvurduğu Mustafa Kemal Paşanın 24 Ocak 1921’de Amerikalı gazeteci Clarence K. Satreit’e söylediği
“Düşmanca ithamda bulunanların sürdürdükleri büyük mübalağalar dışında Ermenilerin tehciri meselesi aslında şuna inhisar etmektedir. Rus ordusu 1915’de bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Ermeni Komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmiştir. Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. İkmal ve yaralı konvoylarımız acımasız şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu.
Bu cinayetleri işleyen ve saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah, cephane ve iaşe ikmallerini, bazı büyük devletlerin daha sulh zamanından beri kendilerine kapitülasyonların bahşettiği dokunulmazlıklarından faydalanma ve bu maksada uygun olarak büyük stoklar husule getirmeye muvaffak oldukları Ermeni köylerinden yapıyorlardı.
Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan ekserisi şayet İtilaf devletleri bizi tekrar harp etmeye zorlamasaydı evlerine dönmüş olurlardı.”
“Brest-Litovsk Anlaşmasının aktini müteakip Rusların şark vilayetlerimizi tahliyeye başladıkları sırada Ermeni çetelerinin yapmış oldukları katliam ve tahribat, kafi derecede herkesin malumudur. Sivas’ta benimle görüşmüş olan, bilahare bu bölgeyi de ziyaret eden ve buralarda Ermeni çetelerinin davranışları hususunda mufassal müşahedelerde bulunarak daha sonra kendisine bu konuda anlatmış olduğum şeylerin doğru olduğunu da bana yazmış olan Amerikan Generali Harbord, Amerikan umumi efkârının kendisinden faydalı bilgi edinebileceği bir şahidimizdir” sözlerine göre; karar veriniz ve sizde diğer devletlerin yaptığı gibi küçük hesaplar peşinde koşarak yanlış yapmayınız.
Biliniz ki sizden önce bu kararı veren parlamentolar gerçekten yanlış yaptılar. Küçük, politik hesaplar peşinde koştular. Türkiye’nin dostluğunu küçümsediler. Gelecekte bu davranışlarının ne kadar hatalı olduğunu anlayacaklar.
Eğer Ermenilere yardım etmek istiyorsanız onları gerçeklere davet ediniz ve onlara asırlardır kendilerine sunulan Türk dostluğunun değerini hatırlatınız. Onları hayallere sürüklemeyiniz.
-------------------
Tarihi olayları incelediğimizde insanların hep Hak – Batıl mücadelesi yaptıklarını görürüz. Bu mücadele bugün de devam etmekte.
Biz Türk Milleti olarak 750 yılından bu yana İslamiyet’i kabul etmekle Hak yolunu seçtik ve onun ilkelerini yaşatmakla batıl ile mücadele etmekteyiz.
Bu topraklarda ezan sesinin sonsuza kadar yankılanmasını istiyorsan; gelecek nesline İslam’ın kıymetini anlat, onları bilgilendir, şuurlandır ve onlara Cenab-ı Hak sevgisinden gelen insan sevgisini aşıla, Peygamber Hz. Muhammed’in (SAV) Veda Hutbesi’nde ifade ettiği insan haklarını öğret.
Çünkü dünya, sadece ve sadece gerçek insani değerler üzerinde mutluluğa kavuşabilir.
Hz. Allah’a (CC) emanet olunuz.
Saygılarımla,
Selami OĞUZ