2- Cumhuriyet nedir?
Cumhuriyet, bir siyasi yönetim şeklidir. Bu kavram Fransız İhtilali sürecinde 10 Ağustos 1792 tarihinde Danton ve arkadaşları tarafından kurulan Paris Komünü ile öne çıkmıştır. O güne kadar dünyanın her yerinde egemen olan mutlak krallık veya meşruti krallık sistemlerinin yanında adına daha sonra cumhuriyet denilen halkın egemenliğine dayanan ve halkın seçtiği temsilcileri ile kendisini yönettiği bu yönetim tarzı yer almıştır. Bu kavram o tarihe kadar dokunulmaz olan ve kutsal sayılan mutlakıyet rejimini yerle bir etmiştir. Cumhuriyet kavramı, Fransız İhtilalinin insanlığa sunduğu özgürlük kavramının somutlaşmış şeklidir.
2.1 Demokrasi nedir? Cumhuriyet yönetiminde halkın kendi temsilcilerini hukukçuların denetiminde yapılan serbest seçimlerle belirleyen sisteme demokratik sistem denir.
Bu seçimde önemli olan husus halkın kendi temsilcilerini özgür iradesi ile seçebilmesidir.
Cumhuriyet ile yönetildiğini iddia eden bazı ülkelerde halk temsilcileri, egemen çevreler tarafından belirlenir ve halkın onayına sunulur. Bu sistemlerde halkın onayı semboliktir ve halkın tercihi ikinci plandadır.
Demokratik sistemde ise halk kendi temsilcilerini kurduğu siyasi partiler eliyle belirler. Bu temsilcilerin belirlenmesinde parti liderlerinden çok parti üyelerinin tercihi ne kadar hâkimse demokratik sistem o kadar gerçekçi işler. Özetle demokrasi, yöneticileri belirleme sistemidir.
Halk kendi yöneticilerini belirlerken kendi değer yargılarına ve geleceğe ait düşüncelerine göre karar verir. Halkın bu tercih kriterleri Cumhuriyetin ilkelerine zarar vermemelidir. Çünkü cumhuriyet bu ilkelerle ayakta kalır ve halk kendi egemenliğini ancak bu ilkeler yaşadıkça devam ettirebilir.
Halk, demokratik tercihlerinde bu ilkelerden saparsa, sapma oranı ve alışkanlığına bağlı olarak cumhuriyetini kaybedip başka yönetim şekillerine sürüklenebilir.
2.2 Cumhuriyet ve demokrasi:
Cumhuriyetin temel ilkeleri ile demokrasiyi Fransız yazar Regis Debray şöyle ifade ediyor.
CUMHURİYET Mİ? DEMOKRASİ Mİ?
Fransız Devrimi'nden çıkmış olan cumhuriyet kavramı ile Anglo-Sakson tarihinin oluşturduğu biçiminde demokrasi kavramını birbirine karıştırmanın bedelini, hepimiz bugün inkâr edilmez bir zihin karışıklığı ile ödüyoruz. Bu kavramları eş anlamlı zannediyor ve birini diğeri yerine kullanıyoruz
Demokratça davranılmaksızın cumhuriyetçi olunabilir. Buna karşılık Belçika ve benzeri birçok anayasal monarşi, cumhuriyetçi olmaksızın demokrat olunabileceğini gösteriyor. Adı cumhuriyet olan bununla birlikte bizimle ne aynı ilkeleri ne aynı zor kullanmaları paylaşmayan ülkeler de var.
''Cumhuriyet özgürlük artı akıldır. Hukuk devleti artı adalettir. Hoşgörü artı iradedir.
Demokrasi ise bu aydınlıkları sönmüş cumhuriyetin, arta kalan şeyleridir.
1889 da kıtamızda iki cumhuriyet vardı. Fransa ve İsviçre. Etrafımızda bazı isim değişiklikleri olmasına rağmen 100 sene sonra bugün de durumun fazla değişmemiş olduğunu düşünüyorum.
Dünyevileştiği söylenen Avrupa Topluluğu'nda laiklik hiçbir yerde bir anayasa ilkesi değil. O, ne anayasada yapılan bir değişikle ancak kiliselerle devletin birbirinden ayrılığını tesis ettiği Amerika'da, ne de 60 yıl boyunca bir devlet dinini; Marksizm'i, Leninizm'i egemen kılan Rusya'da.
Ortak Pazar Avrupa'sında da siyaset, din karşısında gerçekten tam bir bağımsızlığa kavuşmamıştır.
Laiklik direğinin kilit taşı, nadiren laik olan demokrasi değil, zorunlu olarak öyle olan cumhuriyettir. Cumhuriyeti demokrasiye karşıt koymak ve onu demokrasiye indirgemek onu öldürmektir.
Cumhuriyette siyaset ekonomiye hâkim olacak, demokraside ise ekonomi, siyaseti yürütecektir.
Cumhuriyette en iyiler şehir meclisine ve foruma giderler. Demokraside ise en iyiler iş yaparlar.
Cumhuriyette kamuya hizmet etmenin veya kamu görevinin verdiği prestiji, demokraside özel kişisel başarı sağlar.
Cumhuriyette herkes yurttaş olarak tanımlanır ve bütün yurttaşlar ulusu ''ortak bir yasa altında yaşayan ve aynı yasa koyucu tarafından temsil edilen'' ortaklar birliği meydana getirir. Demokraside ise herkes, kendi topluluğu tarafımdan tanımlanır ve toplulukların bütünü, toplumu oluşturur.
Demokraside insanlar aynı haklara sahip oldukları için kardeştirler. Cumhuriyette ise insanların kardeş olmalarının nedeni aynı atalara sahip olmalarıdır. Siyah belediye başkanı, sarı senatör, ateist lise müdürü, Yahudi bakanlar cumhuriyette olmaz ancak demokrasilerde olur.
Cumhuriyette özgürlük, aklın bir fethidir. İnanmak öğrenilmez ama akıl yürütmek öğrenilebilir. Eğitimin bütün gücüne sahip olunan yer, cumhuriyetçi bir yönetimdir.
Cahil insanlardan oluşan bir cumhuriyet bir daire- karedir. Çünkü cahil biri özgür olamaz. Kanunların kaleme alınmasına katılamaz veya kanunlardan haberi olamaz.
Buna karşılık halkının %50 sinin okuma-yazma bilmediği bir demokrasiyi tasavvur etmek kesinlikle imkânsız değildir.
Cumhuriyette devlet her türlü dinsel etkiden bağımsızdır. Kilise ve devletin birbirinden ayrılması ile Fransa'da söylenmek istenen şey, kilisenin devletin önünde silinmesi gerektiğidir.
ABD de ise bundan kastedilen, devletin kilise karşısında silinmesi gerektiğidir. Bunun nedeni; demokrasinin vatanı olan Protestan kanattaki ana görüşten ayrılma hakkının; inancın bizzat kendisinde muhtevi bulunmasıydı. Onda din zihniyeti ile özgürlük zihniyeti bir ve aynı şeydi.
Katolikliğin hâkim olduğu topraklarda ise ayrılma hakkını devlet, kiliseden uzun ve kanlı mücadelelerden sonra zorla almak zorunda kalmıştı.
Bir cumhuriyet protokolde; yazar ve düşünürlerini, maliye memurları ve polis müdürlerinin önüne demokraside ise arkasına koyar.
Cumhuriyeti yöneten evrensel kavram, demokrasiyi yöneten yerel kavramlardır.
Cumhuriyette her milletvekili tüm ulusun temsilcisidir. Demokraside ise her temsilci kendi seçim bölgesinin temsilcisidir
Birincisi, dünyaya hiç kimsenin görmediği insan haklarını haykırır. İkincisi ise, Amerikalıların, İngilizlerin veya Almanların haklarını savunur. Çünkü evrensel olan değerler soyuttur, yerel olanlar somut.
Akıl en üstün referans olduğu için cumhuriyette devlet üniter ve doğası gereği merkezidir.
Çoğulcu kültür içinde gelişen demokrasi ise, eğilimi itibariyle federal ve kuşkuculuğundan ötürü anti-merkeziyetçidir.
Cumhuriyette devlet topluma hakimdir. Demokrasi de ise toplum devlete.
Cumhuriyet, çıkarlar çelişkisini ve şartların eşitsizliğini yasanın önceliği ile yumuşatır.
Demokrasi ise bunları bütünüyle ve insanların karşılıklı rızası ile pragmatik sözleşme yolu ile düzeltir.
Cumhuriyetin toplumsal düzenlemeyi yapan memurları, demokrasinin ise hukukçular yönetimi vardır. Bu nedenle Fransa'da 2000 kişiye 1 hukukçu düşerken bu sayı Almanya'da 1200, İngiltere'de 1000 ve ABD de 500 kişide 1 hukukçu olmaktadır.
Cumhuriyette yurttaşlık bir hak ilkesine dayanır. Örneğin oy verme hakkı ya vardır ya da yoktur. Varsa bu hak tüm seçimler için geçerlidir. Demokrasi ise cumhuriyetin meşruiyetine ve genel ahlakına aykırı olarak genel seçimlerdeki oy hakkı ile yerel seçimlerdeki oy hakkını ayırabilir
Cumhuriyette her köyde meclis ve okul vardır. Demokraside ise mabet ve borsa.
Cumhuriyet, çocukta insanı arar ve onda yalnız büyümesi gereken şeye hitap eder. Demokrasi ise insanda çocuğu şımartır. Çünkü ona yetişkin muamelesi, yaparsa onu sıkacağından korkar.
Kaba ifade ile cumhuriyet çocukluğu sevmez. Demokrasi ise yetişkinlere saygı göstermez.
Cumhuriyette toplum, birinci görevi yalnız başına kendi tabii ışıkları ile her konuda yargıda bulunma gücüne sahip yurttaşlar yetiştirmek olan okula benzemelidir. Demokraside ise okulun kendisi, topluma benzemelidir. Cumhuriyet okulu sever onu yüceltir. Demokrasi ise okuldan korkar, onu ihmal eder.
Bir cumhuriyeti demokrasiden ayırmanın en emin yolu, üniversiteye girişten önce felsefenin lisede öğretilip öğretilmediğine bakmaktır. Cumhuriyet felsefeyi sever. Demokrasi felsefeden korkar.
Avrupa'nın en demokratik ülkelerinde yani Protestanlığa mensup kuzey ülkelerinde son sınıflarda felsefe yerini tutan eğitim, dinsel eğitimdir.
Cumhuriyet felsefi bir kavram olduğu için ebedidir, sonu yoktur. Onu ileriye götüren, bu sonsuzluğun kendisi, bu kendi kendinden memnun olmama halidir. Demokrasi ise, sosyolojik bir olay olduğu için kendi aynasında kendini güzel bulabilir. Bu kendinden memnun olma hali etkili bir propagandaya imkân vererek kendini aşılmaz bir model olarak görebilir.
Kanaatin yasa hükmünde olduğu demokraside değer verilen paradır.
Cumhuriyette davranışları düzenleyen, bir çıkar uzlaşmasından başka olan şey, ilkedir.
Örneğin bir siyasal parti iktidarı ele geçirme ve sürdürmenin aracı değildir.
O, bir yüze veya belirsiz bir vaade değil, bir programa uyar. Halkla kitleyi, kurumsal alanla isterik çığlıkları birbirine karıştıranlar, adaletle linç etmeyi de birbirine karıştırırlar.
Demokraside ana kavram iletişimdir.
Cumhuriyette kurum Cumhuriyette en büyük değer kütüphaneye demokraside ise televizyona verilir
Cumhuriyet, eşitlikçi olmaksızın eşitliği sever. Demokrasinin programında toplumsal eşitlik yoktur. Gelirler veya ücretler arasındaki oranın bire 50 olduğu bir memlekette artık cumhuriyetten bahsedilemez. Ama demokrasiden bahsedilebilir.
Sosyalizm ve liberalizm, sonuna kadar götürülmüş cumhuriyet ve demokrasidir.
Cumhuriyette özgürlük bireylere ancak kanunların gücüyle yani devletle gelir. Demokratların sadece insan haklarından bahsetmeleri buna karşılık, cumhuriyetçilerin her zaman buna yurttaşlık haklarını da eklemeleri şaşırtıcı değildir. Bu, onların gözünde tamamlayıcı bir şey değil bir şarttır.
Nasıl ki yine bir cumhuriyetçinin gözünde laiklik, hoşgörünün şartı olup onun karşıtı değilse.
Bu kadarı yeter sanırım. Yazının tamamını okumak isteyenlere kaynak kitabı öneririm.
(Prof. Dr. Ahmet ARSLAN İslam, Demokrasi ve Türkiye -2015. sayfa 260-278)
2.3 Cumhuriyetin temel ilkeleri ve bu ilkelerin İslam açısından değerlendirilmesi:
*Cumhuriyet özgürlük artı akıldır. Hukuk devleti artı adalettir. Hoşgörü artı iradedir.
*Akıl en üstün referans olduğu için cumhuriyette devlet üniter ve doğası gereği merkezidir.
Bu ilkeler aklı, özgürlüğü ve adaleti ön plana çıkaran İslamiyet’le uyum içindedirler. Hatırlanacağı üzere Mekke döneminde İslam özgür değildi ve yeterince gelişemedi. Medine döneminde özgürlüğüne kavuşan İslam kısa sürede Arabistan yarımadasına hâkim oldu.
Akıl (izan)Tanrının yarattığı en kıymetli varlıktır. İnsan aklıyla iyi ile kötü arasındaki farkı ayırır. Tanrının varlığını ve onun niteliklerini keşfeder. Ancak akıl yanılmaz bir değildir. Aklın doğruyu bulabilmesi ve güzele yönelebilmesi için basirete ihtiyacı vardır.
Basiret yani ön görü ve ileri görüşlülük Tanrının insana aklını ne yönde kullanacağını göstermesi için verdiği bir özelliktir. Basiret sahibi olan Hazreti İbrahim (sav) gökyüzüne bakarak Tanrıyı bulmuştur. Basireti olmayan Napolyon devrinin ünlü matematikçisi ve astronomi bilgini Laplace “Kâinatın her yerini inceledim. Tanrı’yı hiçbir yerde göremedim” diyebilmiştir.
Aynı çocuğu (Hazreti Musa) besleyip büyüten Firavun, O’nun söylediği Tanrı gerçeğine karşı çıkarak Tanrı tarafından lânetlenenlerin listesinde ilk sıraya yazılırken onun eşi Hazreti Asiye (RA) Tanrı tarafından övülmüş ve azizeler mertebesine yükseltilmiştir.
*Cumhuriyette devlet topluma hâkimdir.
*Cumhuriyette özgürlük bireylere ancak kanunların gücüyle yani devletle gelir.
*Cumhuriyette davranışları düzenleyen, bir çıkar uzlaşmasından başka olan şey, ilkedir.
Bu üç ilkede insan özgürlüğünün sınırlı olduğu, bu sınırların bir otorite tarafından belirleneceği ve bunun devlet olduğu ifade olunmaktadır. Devlet tarafından belirlenecek bu özgürlük ilkeleri cumhuriyet yönetiminde çıkarlara değil ilkelere bağlı olarak belirleneceği için diğer yönetim şekillerine göre genellikle İslami hükümlere uygun ve uyumlu olacaktır.
Zümrelerin çıkarlarını esas alan diğer yönetim tarzlarına nazaran cumhuriyet, İslam’a en yakın olan yönetim şeklidir.
*Sosyalizm, sonuna kadar götürülmüş cumhuriyettir.
Sosyal adalet İslam’ın temel ilkelerinden biridir. Çalışanın emeğinin hakkını vermek, yoksul ve muhtaç olanlara zekât, sadaka ve vakıf müesseseleri yolu ile yardım etmek, toplumdaki birlik ve beraberlik duygularını pekiştireceğinden İslam açısından son derece önemlidir. Toplumda gelir dağılımının dengeli olması en fakir insanların insan hak ve onuruna uygun bir yaşam seviyesine kavuşması İslam’ın ulaşmak istediği bir hedeftir.
Bir tarafta fakirleri yokluk ve sıkıntı çekerken diğer tarafta saltanat süren kişilerin varlığı ve bunların servetlerinin büyüklüğü, o toplumun ne ölçüde Müslüman toplum olduğunun bir göstergesidir. Bu nedenle ucu sosyalizme dahi dayansa bu ilke İslam ilkelerine uygundur.
*Cumhuriyette devlet her türlü dinsel etkiden bağımsızdır.
Yukarıda cumhuriyetin akla, hukuka (adalete) ve hoşgörüye önem verdiği belirtilmişti. Din, akıl üstü bir varlık olan Tanrının insanların mutlu olabilmesi için koyduğu evrensel kurallardır ve insanın din olgusuna ihtiyacı vardır. İnsani akıl, yalnız başına bütün gerçekleri bulmaya ve öğrenmeye yetmez.
Hal böyle iken rasyonalistlerin (akılcılar) aynı ilkeler konusunda dini inkâr etme veya dini kuralları dışlama gibi davranışları çelişkili bir durum ortaya koymaktadır. Zira insanların akıl yolu ile buldukları reçeteler insanları mutluluğa ancak kısmen ulaştırabilir. Bu ilkeler toplumlara göre farklıdır. Zamana karşı yetersizdir. Zamana yenik düşer ve kendini yenilemesi gerekir.
Bu gerçeği gören Marksist düşüncenin önde gelen Fransız Filozoflarından Roger Garaudy “İslam zamana karşı eskimiyor, yenilmiyor.” Diyerek Müslüman olmuştur.
Cumhuriyet, temel ilkelerini üst akıl tarafından konulan din kuralarına uygun olarak, en azından bu kurallara ters düşmeyecek şekilde düzenlemek zorundadır. Aksi halde toplumların başta özgürlük olmak üzere mutlu olma beklentilerini yeterince karşılayamaz.
Cumhuriyet uygulamaya yönelik prensiplerde ise dünya gerçeklerine uygun çözümler üretebilir. Bu nedenle pratikte dine ihtiyaç olmayabilir. İslam peygamberi “Siz dünya işini benden daha iyi bilirsiniz.” Sözleriyle bu konuya açıklık getirmiştir.
Sonuç olarak Cumhuriyet dinden etkilenmez ifadesini, ilke bazında değil, pratik hayatla ilgili kuralların üretimi olarak anlamak gerekir.
*Laiklik direğinin kilit taşı, nadiren laik olan demokrasi değil, zorunlu olarak öyle olan cumhuriyettir.
*Nasıl ki yine bir cumhuriyetçinin gözünde laiklik, hoşgörünün şartı olup onun karşıtı değilse.
Bu son iki ilkede lâiklik unsurları yer almaktadır. Bu ilkelerin İslam ile uyumlu olup olmadığı lâikliğin tarifi ve yorumu yapıldıktan sonra III. bölümde detaylı olarak incelenecektir. Ana hatları ile lâiklik ve din ilişkilerini kısaca şöyle özetleyebiliriz.
Yukarıda cumhuriyetin özgürlüğü ve aklı esas aldığı ifade olunmuştu. Din de özgürlüğü ve aklı esas alır. Bu durumda lâik düşünceyi, cumhuriyetin kilit taşı ve vazgeçilmez zorunluluğu olarak ortaya koymanın gereği nedir?
-Lâikliği, düşünce vicdan hürriyeti olarak anlıyorsak bu husus İslam dininde Kuran. Bakara suresi 256. ayetindeki ‘’Dinde zorlama yoktur.’’ hükmü ile insana zaten verilmiştir.
-Lâikliği, tarih boyunca dini kuralları kullanarak iktidar olan ve insanın özgürlüklerini kısıtlayan bir zümrenin iktidarını önleme mekanizması olarak değerlendiriyorsak bu da dinin insana verdiği hakların kullanılmasını sağlayacağından dine aykırı değildir. Tarih, kendi koyduğu kurallarla insanlığa zulmeden despotların eylemlerini, başta peygamberler olmak üzere pek çok düşünürün hak ve hukuk alanında yaptıkları mücadelelerini yazar.
-Lâikliği, dini istismar ederek iktidar olmak isteyen heveslilere karşı dini kuralları korumak olarak anlıyorsak, bu da dinin istediği şeydir. Kuran, din hükümlerinin çıkar amaçlı istismar edilmesine şiddetle karşıdır.
-Lâikliği, din savaşlarını önlemek için olması gereken bir ilke olarak anlayacaksak bu da din açısından kabul olunabilir bir yaklaşım olacaktır. Zira din özü itibarı ile barışı ve sevgiyi ister. Zorunlu haller dışında savaşı uygun görmez.
-Lâikliği “Dine ihtiyacımız yoktur. Aklımız bize yeter.” diye anlayacaksak, bu durumda insanlık evrensel değerlerden yerel değerlere inmek suretiyle büyük değer kaybına uğramış olacaktır.
Zira insanı yaratan Tanrıdır. Dini kuralları koyan Tanrıdır.
İnsanın yaşadığı evren de Tanrının mülkiyetindedir.
Tanrının dünyasında, Tanrının koyduğu kurallara göre özgürce yaşamak varken onun yerine sınırlı insan aklını egemen kılarak yaşamayı tercih etmek İslam ile uyuşmaz. Tek kelimeyle akılsızlıktır. Altın yerine bakırın tercih edilmesi gibi bir şeydir.
Böyle bir yaklaşım, insanlar arasında Tanrı tarafından konulan kuralları adalet duygusundan başlayarak yok eder. İnsanlar arasındaki ilişkiler bozulur ve toplulukları mutlu olma çizgisinden uzaklaştırır.
Fransa İhtilali ile aklı dine karşı tavır almaya zorlayan bu tip lâiklik kavramının kabul edilmesinin gerçek nedenlerini, Avrupa’nın Rönesans ile başlayan sanattaki yeni anlayışında, Reform ile başlayan din dışı yönetim ve siyasi sistem arayışında, aydınlanma süreci ile bilimde sağlanan gelişmelerde, felsefe ve mantıktaki yeni düşünce yapısında aramak gerekir. Bu gelişmelerin insanoğlunun kendine olan güvenini artırdığı, esasen tarih boyunca dine karşı isyan halinde olan insan düşüncesini bu yönde etkilediği açık bir gerçektir
2.5 Demokrasinin temel ilkeleri ve bu ilkelerin İslam açısından değerlendirilmesi:
Cumhuriyette siyaset ekonomiye hâkim olacak, demokraside ise ekonomi, siyaseti yürütecektir. Cumhuriyeti demokrasiye karşıt koymak ve onu demokrasiye indirgemek onu öldürmektir.
Cumhuriyette en iyiler şehir meclisine ve foruma giderler. Demokraside ise en iyiler iş yaparlar.
Cumhuriyette herkes yurttaş olarak tanımlanır. Demokraside ise herkes kendi topluluğu tarafından tanımlanır ve toplulukların bütünü, toplumu oluşturur.
Cumhuriyette özgürlük, aklın bir fethidir. İnanmak öğrenilmez ama akıl yürütmek öğrenilebilir. Eğitimin bütün gücüne sahip olunan yer, cumhuriyetçi bir yönetimdir.
Cahil insanlardan oluşan bir cumhuriyet bir daire- karedir. Çünkü cahil biri özgür olamaz. Kanunların kaleme alınmasına katılamaz veya kanunlardan haberi olamaz.
Buna karşılık halkının %50 sinin okuma-yazma bilmediği bir demokrasiyi tasavvur etmek kesinlikle imkânsız değildir.
Cumhuriyeti yöneten evrensel kavram, demokrasiyi yöneten yerel kavramlardır.
Cumhuriyette her milletvekili tüm ulusun temsilcisidir. Demokraside ise her temsilci kendi seçim bölgesinin temsilcisidir
Cumhuriyette devlet topluma hakimdir. Demokrasi de ise toplum devlete.
Cumhuriyet, çıkarlar çelişkisini ve şartların eşitsizliğini yasanın önceliği ile yumuşatır. Demokrasi ise bunları bütünüyle ve insanların karşılıklı rızası ile pragmatik sözleşme yolu ile düzeltir.
Cumhuriyette yurttaşlık bir hak ilkesine dayanır. Örneğin oy verme hakkı ya vardır ya da yoktur. Varsa bu hak tüm seçimler için geçerlidir. Demokrasi ise cumhuriyetin meşruiyetine ve genel ahlakına aykırı olarak genel seçimlerdeki oy hakkı ile yerel seçimlerdeki oy hakkını ayırabilir
Cumhuriyette her köyde meclis ve okul vardır. Demokraside ise mabet ve borsa.
Cumhuriyet, çocukta insanı arar ve onda yalnız büyümesi gereken şeye hitap eder
Kaba ifade ile cumhuriyet çocukluğu sevmez. Demokrasi ise yetişkinlere saygı göstermez.
Cumhuriyette toplum, birinci görevi yalnız başına kendi tabii ışıkları ile her konuda yargıda bulunma gücüne sahip yurttaşlar yetiştirmek olan okula benzemelidir. Demokraside ise okulun kendisi, topluma benzemelidir.
Cumhuriyet okulu sever onu yüceltir. Demokrasi ise okuldan korkar, onu ihmal eder.
Bir cumhuriyeti demokrasiden ayırmanın en emin yolu, üniversiteye girişten önce felsefenin lisede öğretilip öğretilmediğine bakmaktır. Cumhuriyet felsefeyi sever. Demokrasi felsefeden korkar.
Cumhuriyette davranışları düzenleyen, bir çıkar uzlaşmasından başka olan şey, ilkedir. Kanaatin yasa hükmünde olduğu demokraside değer verilen paradır
Cumhuriyette en büyük değer kütüphaneye demokraside ise televizyona verilir
Cumhuriyet, eşitlikçi olmaksızın eşitliği sever. Demokrasinin programında toplumsal eşitlik yoktur. Gelirler veya ücretler arasındaki oranın bire 50 olduğu bir memlekette artık cumhuriyetten bahsedilemez. Ama demokrasiden bahsedilebilir.
Sosyalizm sonuna kadar götürülmüş cumhuriyet ve liberalizm sonuna kadar götürülmüş demokrasidir.
Bu ilkelere katılmayabilirsiniz. Ancak bir Fransız düşünür bu cümleleri ile cumhuriyeti ilkeler manzumesi olarak tarif ederken demokrasiyi bir çıkar hareketi olarak tanımlamaktadır.
Demokratik sistem, meşveret (danışma) esasına ve toplumsal dayanışmaya bağlı kaldığı sürece İslam’a uygundur. Bunun için halkın kendi kendisini yönetecek kişileri sağlıklı seçmesi gerekir.
*Seçilecek yöneticilerin adil bir seçimle seçilmesi şarttır.
*Seçilecek yöneticilerin adil yani güvenilir olmaları ve bu kişilerin liyakat sahibi (devlet yönetiminde ehil ve bilgili) olmaları da şarttır.
*Demokratik seçimi yapacak seçmenlerin bu seçimi en iyiyi ve güzeli seçebilecek bilgi düzenine sahip olmaları yâni “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” İslami ilkesine göre hareket etmeleri de şarttır.
Aksi halde halkının %50 sinin okuma-yazma bilmediği bir demokrasiyi tasavvur etmek mümkündür. Gelirler veya ücretler arasındaki oranın bire 50 olduğu bir memlekette demokrasiden bahsedilebilir ancak cumhuriyetten bahsedilemez.
Bu duruma Fransız ihtilalinden bir örnek verelim. Krallığı devirdikten sonra halkın egemenliği olan cumhuriyet yönetimine kavuşan Fransa, iç bunalımlar ve tercihler sonucu İmparatorluk yönetimine dönüştü. Napolyon yönetiminde Fransa mahvoldu. Avrupa perişan oldu.
2.6 Tarihsel süreç: Türkiye’de Cumhuriyet yönetimine, lâik siteme ve demokrasiye şu safhalardan geçilerek ulaşıldı
2.6.1 Cumhuriyet yönetimine geçiş:
1. Meşrutiyet dönemi: 23 Aralık 1876- 14 Şubat 1878 arasında 1 yıl 1 ay 22 gün sürdü. Bu dönemde 1876 Anayasası geçerli oldu. 1. Meşrutiyet dönemi Mebusan Meclisinin kapatılması ile sona erdi.
Sultan II. Abdülhamit yönetimi: 31 Ağustos 1876- 27 Nisan 1909 arasındaki bu dönemde Mebusan Meclisi toplam 1 yıl 10 ay 26 gün çalışabildi. Geri kalan 30 yıl 9 aylık süre, Osmanlı Devletinin son mutlakıyet dönemiydi ve bu dönem tarihe istibdat dönemi olarak geçti.
2. Meşrutiyet dönemi: 23 Temmuz1908 -11 Nisan 1920 arasında 11 yıl 8 ay 18 gün süren bu dönemde 1876 Anayasası yeniden yürürlüğe konuldu. Osmanlının bu son Mebusan Meclisi, 28 Ocak 1920 tarihinde Misak ı Milli ilkelerini kabul ederek tarihi bir görev yaptı. Bu dönem son padişah 6. Mehmet Vahdettin’in Mebusan Meclisini 11 Nisan 1920 tarihinde tasfiye etmesi ile sona erdi.
TBMM Dönemi: Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan1920 tarihinde Ankara’da açıldı. Böylece cumhuriyete giden en büyük adım atıldı. Misak ı Milli ilkeleri benimsendi.
20 Ocak 1921 tarihinde TBMM ilk anayasayı kabul etti. Anayasada devletin dini İslam olarak belirlenmişti. TBMM Hükümeti Kurtuluş Savaşını bu anayasa hükümlerine göre yürüttü.
1 Kasım 1922 Saltanatın kaldırılması: Bu kararla Osmanlı İmparatorluğunun siyasi varlığı sona erdi
24 Temmuz 1923 Lozan antlaşması imzalandı. Böylece yeni devletin hukuki varlığı kabul edildi.
29 Ekim1923 Cumhuriyetin ilanı: Bu kararla Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Mustafa Kemal ilk cumhurbaşkanı seçildi
2.6.2 Laikliğe geçiş süreci:
3 Mart 1924 tarihinde Hilafet kaldırıldı. Böylece Osmanlının yönetimdeki son izleri silindi. Aynı tarihte kabul edilen Tevhidi Tedrisat kanunu ile eğitim sistemi tek çatı altında toplandı. Şeriye ve Evkaf vekaleti kaldırıldı. Yerine Diyanet İşleri Başkanlığı kurularak din yönetimi yeni bir yapıya bağlandı.
Şeriye (din esaslı) mahkemeler 8 Nisan 1924 tarihinde kapatıldı.
20 Nisan1924 tarihinde ilk anayasa değişikliği yapıldı ve ekonomide liberal kalkınma yöntemi benimsendi. Anayasadaki Devletin dini İslam’dır ibaresine dokunulmadı.
17 Şubat1926 tarihinde Türk Medeni Kanunu kabul edildi. Mecelle kaldırıldı. 1Mart 1926 tarihinde ise Türk Ceza kanunu kabul edilerek dine bağlı olmayan hukuk sistemi getirildi.
Tek parti yönetiminde CHP’nin 1927 yılı kurultayında Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Lâiklik ve Milliyetçilik ilkeleri kabul edildi. 1931 yılı kurultayında ise bu ilkelere Devletçilik ve İnkılapçılık eklenerek 6 ok tamamlandı.
10 Nisan1928 tarihinde Devletin dini İslam’dır ibaresi anayasadan çıkarıldı
5 Şubat 1937 tarihinde Lâiklik ilkesi, anayasa hükmü olarak kabul olundu.
2.6.3 Demokratik sisteme geçiş:
7 Ocak1946 tarihinde Demokrat Parti kuruldu. Çok partili döneme daha önce geçilmek istenmiş ancak başarısız olan 1925Terakki Perver ve 1930 Serbest Fırka denemelerinde başarılı olunamadı.
Halk Cumhuriyetin getirdiklerini henüz benimsememişti. DP ve daha sonra kurulan diğer partilerle Türkiye’de çok partili demokratik hayat başladı.
21 Temmuz 1946 da yapılan Milletvekili Genel seçimlerine 13 parti ve bağımsızlar katıldı. CHP 397, DP 61, MP 5 ve bağımsızlar 7 milletvekili kazandılar.
14 Mayıs 1950 Milletvekili Genel seçimlerinde DP 416, CHP 69, MP 1 ve bağımsızlar 1 milletvekili kazandılar. Bu seçimle Türk siyasi tarihinde demokratik seçimlerle iktidar ilk defa el değiştirmişti.
Bu durum toplum için önemli bir sınavdı.
Seçimle iktidara gelenler gene seçimle iktidarı bırakacaklar mıydı?
Yoksa yeni iktidar kendisine oy veren kitlelerin etkisi ile Cumhuriyet ile hesaplaşma yolunu mu seçecekti?
Diğer bir ifade ile halk Cumhuriyet ilkelerine ne kadar sahip olacaktı?
DP iktidar mensupları bu konuyu iyi tartamadılar. On yıl süren iktidar gücü onları demokratik olmayan tercihlere sürükledi. 18 Nisan 1960 tarihinde 15 kişiden oluşan Tahkikat Komisyonu adlı bir komisyon kurdular ve bu komisyona TBMM’nin yetkilerini aşan yetkiler vererek anayasayı ihlal ettiler.
Bu davranışlarından dolayı DP iktidarı ne yazık ki hiç de istenmeyen 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi ile devrildi. Çok partili demokratik sistem bir kere daha başarısızlığa uğramıştı.
2.7 Halkın Cumhuriyet yönetimine bakışı ve Demokratik uygulama:
Cumhuriyet kurulduğu zaman güçsüzdü. Ekonomik ve sosyal sorunları vardı.
İçte iktidarını kaybeden düşmanları vardı.
Dışta Türkiye Cumhuriyeti’nin bu başkaldırışını kabullenmeyen, Türkiye Cumhuriyeti’nin güçlenmesini istemeyen dost görünen düşmanları vardı. Onlara göre Türkiye Cumhuriyeti güçlenmemeli ve her koşulda kendilerine itaat etmeliydi.
Dış çevreler bunu nasıl gerçekleştireceklerdi?
Savaşla başaramamışlardı. Barış yolu kullanılmalıydı. Ama nasıl? Yolunu ve yöntemini aradılar ve buldular.
Bunu demokratik seçimlerle iş başına getirdikleri iktidarlarla, halkın oyu ile halka yaptırdılar. Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik ve kültürel bağımsızlığını demokratik yollarla ve halkın oyları ile bağımlı hale getirdiler. Cumhuriyetin özgürlük ilkesi demokratik tercihlere yenildi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bu noktaya gelişinde Din ve laiklik ilişkilerinin önemli bir payı vardı.
Bu konuyu üçüncü bölümde inceleyeceğiz.
Sayın hemşehrim Sel***i Oğuz Bey. Ben sizi ailenizden bilirim. Yazılarınız iyi niyetli ***a biraz tahsilinizden kaynaklı burada kaynaksız sorgul***asız resmi ideoloji tezlerini tekrar edip durmuşsunuz. Bir hemşehriniz ve bir Allahın kulu olarak size bir tavsiyede bulunayım. Belki benim gibi sıradan bir aciz kulun yorumunu görmiyecekseniz görseniz de dikkate almıyacaksınız ***a olsun. Lütfen Yenisöz gazetesinde “Yesevizade Alpars*** Yasa” Bey’in yazılarını okuyunuz. Her şeyi kaynağı ile bulacağınıza teminat veririm. Tek bir cepheden körükörüne bir ideolojinin klasik tezlerini hararetli biçimde savunmak alim arif bir aileden gelen okumuş kendini yetiştirmiş aydın bir insana yakıştır***adım. Hem de Allah şahidimdir üzüldüm. Belki Allah’ın cahil aciz bir kulu olarak benim haddime değil ve siz belli bir ideoojiye bağ***arak belli bir yaşa gelmişsiniz. Ama unutmayın ki akıl akıldan üstündür. Herkes bildiğinin alimidir bilmediğinin cahilidir. Ondan ziyade muhalif görüşlere vakıf olmak da mühim