İlk Okunma: 61854 İlk Eklenme Tarihi 23.01.2014 02:19:57
OKUDUKÇA 4
19. Yüzyılın sonları ve 20.yüzyılın başlarında Doğu Anadolu’da ve Kafkasya’da neler yaşandığını bu defa Antranik Çelebyan’ın yazdığı - Antranik Paşa - Peri Yayınları 2003 (kaynak 4) kitabından alıntılar yapmak suretiyle öğrenelim. Bakalım Ermenilerin dahi komutanı, en büyük şeref nişanlarıyla taltif edilen General Antranik’in; en büyük asi, çete başı, katil ve Türk düşmanı Antranik’in marifetlerini okuyalım.
Antranik Ozanyan, 25 Şubat 1865’te Şebinkarahisar’ın Kilise mahallesinde doğar. Bir yaşındayken annesini kaybeder. Onu ablası Nazeli büyütür. Sade bir ailenin oğludur. İlkokulu bitirdikten sonra marangoz olan babasının yanında çalışır.
Çocukluğunda zeki ve asi bir tabiata sahiptir. Derslerde öndedir. Oyun oynarken yönetmeye, emir ve söz sahibi olmaya büyük yatkınlığı vardır.
Onda, yurt severlik duygusunu uyandıran Şebinkarahisar Ermenilerinin dini lideri olan, daha sonraları Fransa Ermenilerinin ruhani liderliğini yapan Papaz Nazaret Kibaryan’dır.
1885 yılında Şebinkarahisar’da devrimci hareketler başlar. Savunma grupları kurulur. Antranik ilk katılanlar arasındadır. Nazaret Kibaryan, geceleri gençleri gizlice Surp Sarkis’in adak yeri olan Hazintaş’a götürür, genç devrimciler orada diz çökerek silahlar üzerine yemin ederler ve devrim üzerine konuşmalar yaparlar. Antranik’i devrimci yapan, yani onun devrimci vaftiz babası, Şebinkarahisar’lı Hınçak üyesi Hacı Bedros Ağadır.
Antranik, 17 yaşında evlenir. Bir yıl sonra karısı doğum esnasında, çocuğu ise iki hafta sonra ölür. Devrimci andı içmesi, ona bu acılarını unutturur.
Bir gün babasının Türkler tarafından tartaklanıp kanlar içinde getirildiğini gördüğünde Türklerden intikam almaya karar verir. Olayın failinin sokakta önünü keser. Onu sopa ile öldürür. (Birinci cinayet). Bu olaydan sonra kaçmaz, gizlenmeye gerek görmez, tutuklanır. Ama arkadaşları onu hapisten kaçırırlar ve İstanbul’a gönderirler.
İstanbul’da işsiz güçsüz dolaşır. Bir ara tulumbacı olmak ister. İtfaiyeye girecekken, arkadaşları onu caydırırlar ve kalbinde devrim ateşini yakarak onu özgürlüğe susamış memleketlerine geri çağırırlar.
İstanbul’da bir süre marangoz olarak çalışır. Babasının ölüm haberini alır. Devrimci arkadaşlarıyla çatışmaya girer ve bir Türk polisini öldürür. (ikinci cinayet). Bu olay üzerine Batum’a kaçar. Ruslar tarafından yakalanır, hapsedilir. Temizlik yaparken el süpürgesinin sopasıyla Rus polisine vurarak, hapisten kaçar. Kars’a gider.
Kars’ta arkadaşı Mordivas, onu devrimci Arakel ile tanıştırır. Osmanlı topraklarına geçmek isterler. Sınırda yakalanır. Kars’a geri gönderilir. Ancak bir fırsatını bulup tekrar kaçar. Arkadaşlarıyla beraber sınırı geçmeye çalışırlar. Arkadaşlarını kaybeder. Kendisi sınırı geçerek Pasin’in Komatsor köyüne ulaşır. Burada iki ay kadar kalır. Onların, Türklerin acımasızlığı konusundaki sözlerinden, kini ve devrimci ruhu kabarır. Köylülere “Başkasının özel malını talan etmeye, insanların haklarına tecavüz etmeye haklarının olmadığını Türk’e ancak kılıçla kabul ettirilir” diye fikrini savunur. Ev sahibinden izin ister. Sasun’da Serop Agpür’ün savaşçılarına katılmak üzere yola çıkar.
Artık Serop Agpür’ün birliklerinde Osmanlıya karşı devrim hareketlerine katılmaktadır. Önceleri Antranik’e önem vermezler. Silah taşıyamaz, ancak hizmet işlerinde kullanılır. Daha sonraları kendini kanıtlar, güven kazanır. Bunun sonucu kendine eski çakmaklı bir tüfek verilir. (sayfa 13-16)
Kitabın bu bölümünde Osmanlı – Ermeni ve Rus ilişkileri, Ermenilerin nüfus hareketleri ve sosyal durumları, Osmanlıya karşı yapılan isyanlardan bahsedilir. 1877 – 78 Osmanlı – Rus savaşı ve onun sonucu imzalanan Yeşilköy – Berlin antlaşmaları; bu antlaşmalarla Ermenilerin kazandığı haklar ifade edilir ve Ermenilerin giderek artan devrimci hareketleri, özgürlük düşüncelerinin gelişmesi anlatılır. Bu fikirlerin gelişmesinde devrimci Papaz Der Karekin (Avedis Vemyan) ile devrimci Krikor Ardzruni’n düşünceleri ve etkileri anlatılır. Ardzruni; Ermeni sorununun çözümünü; Osmanlı – Türk diktatörlüğüne karşı Ermenilerin, Ruslarla birlikte vermeleri gereken silahlı mücadelede görmektedir. (Sayfa 38)
Kitapta daha sonraları Armenegan, Hınçak, Taşnaksütyun partilerinin kuruluşu ve Ermenilerin arasında milliyetçilik duygularının nasıl geliştiği, silahlı mücadelede örgütlenme, siyasi propaganda ve düşünceler ifade edilerek, Ermeni devriminin nasıl oluştuğu anlatılmaya çalışılır. Sasun isyanları, Hamidiye alayları, Van isyanları geniş geniş anlatılır. (sayfa 75)
Serop Agpür, Kürt Beşare Halil tarafından 1899’da öldürülür. Antranik, bu olay esnasında yakın bir bölgede romatizmadan yatmaktadır. Olay üzerine arkadaşlarıyla beraber dağa kaçar. Kevork çavuşun önder olmasını ister. Kevork çavuş, çok cesur bir savaşçıdır. Ancak yönetici değildir. Sivaslı Murat, “Önder Antranik’tir. Çünkü o hem cesur hem de akıllıdır” der. Böylece Serop’un Sason dağlarında yetiştirdiği Antranik, yüzyılın başında Ermeni devrimci hareketinin tartışılmaz lideri olur. (sayfa 86)
Antranik, lider olduktan sonra Beşare Halil’i öldürür. (üçüncü cinayet). Üzerindeki Abdulhamit madalya ve nişanlarını gasp eder. Çeşitli bölgelerde Osmanlı’ya baş kaldırır. Arakelots Manastırı, ikinci Sasun ayaklanması, Aktamar Savaşı bunlardan birkaç tanesidir.
1904 yazında Van’a, oradan İran’a, daha sonra Kafkaslar ötesine, Tiflis’e, Bakü’ye ve oradan da Cenevre’ye geçer.
Taşnaklı Rostom’un “Ruslar bu kez Ermenilerin yanında” şeklindeki ifadesine “Çar, hem bizimle hem Tatar’ladır (Azeri). Onun amacı bizi birbirimize kırdırmak, aramıza düşmanlık nifakları sokmaktır” diyerek cevaplar. (sayfa 124)
Daha sonra Antranik Bulgaristan’a yerleşir. Filibe’de bir yıl kalır ve Kahraman Savaş talimatnamesini yazar. Bulgaristan’da Ermeni gençliğini yetiştirecek askeri okul çalışmalarına katkıda bulunur.
Taşnak Partisinin 1907’de Cenevre’de toplanan 4. Genel Konferansına Delege olarak katılır ve düşüncelerini ifade eder. Bu kongrede Taşnak Partisi yöneticileriyle fikir ayrılığına düşer.
Onun tek ideali vahşi diktatörlük altında inleyen Batı Ermenistan’ın bağımsızlığını sağlamaktır. (Sayfa 130)
II. Meşrutiyetin ilanı ve yönetimin el değiştirmesiyle, İttihat Terakki – Ermeni toplumu ilişkileri gelişir. Ermeni – Kürt ilişkilerinde ise Antranik “Ermeni devrimci hareketinin en büyük düşmanının Kürtler olduğunu söyler”
1909 Adana ayaklanması esnasında Antranik Mısır’dadır. Bu olayla ilgili olarak Taşnak Partisi yetkililerini şiddetle eleştirir. Daha sonra Bulgaristan’a geçer, I. Balkan Savaşında kurduğu Ermeni Gönüllü Birliği ile Bulgarların yanında Osmanlılarla savaşır. Mestanlı, Uzunhamitler, Balkantoros, Merhemle savaşlarına katılır ve 10 bin askere komuta eden Osmanlı Yaver Paşa’yı esir alır.
II. Balkan Savaşında da Mürefte, Şarköy, Gümülcine, Dedeağaç, Sofya savaşlarına katılır. (Sayfa 152)
Kendisi bir Osmanlı vatandaşıdır. Ama Osmanlı ile savaşmaktan çekinmez. Buna vatan hainliği denilmez de ne denir?
I. Dünya Savaşı Temmuz 1914’te başladığında, Antranik İstanbul’a haber gönderir. Tüm düşünür ve devrimcilerin kaçmalarını ister. Ama onu kimse dinlemez. Antranik, Varna’dan bir Rus gemisiyle Odessa – Yalta yolu ile Tiflis’e geçer. Kafkas cephesi komutanı Rus Mişlayevsky ile görüşür. Ona taktik verir. Ruslar, savaş süresince Antranik’in fikirlerinden istifade ederler.
Ruslar, doğudan 800 bin kişilik bir kuvvetle saldırı planlarlar. Ancak 320 bin kişiyi organize edebilirler. Rus saldırıları, Köprüköy – Azap muharebeleri, daha sonra Sarıkamış harekatı; Osmanlı – Rus kuvvetlerinde büyük kayıplara neden olur. Bu savaşlarda Ermeni Gönüllü Birlikleri Ruslar safında Osmanlı ile çarpışır. Hıyanet perçinlenmiş olur.
1915 başlarında savaş; Van yöresinde yoğunlaşır. Osmanlı kuvvetleri İran’daki Dilman bölgesinde Antranik birlikleri karşısında büyük kayıplar verirler. Türk kayıplarının üçbinden fazla olduğu söylenir. Bu savaş Ermenileri galeyana getirir. Antranik, Halil Paşanın Van’a girmesini önlemeye çalışır. Başkale tepelerini ele geçirir. Böylece Van Ermenileri için bir kurtuluş rolü oynar. Bu savaşlarda Antranik ile Sebuh’un arası açılır ve ayrılırlar.
Antranik’in Taşnak yöneticileri dışında kendi arkadaşları arasındaki ayrılıkları da giderek büyür. Ancak kazandığı başarılar nedeniyle Ermeni kamuoyunda Antranik’in yıldızı parlar. (sayfa 185)
Ermenilerin Van’da çıkardıkları isyan ile hıyanet boyutları daha da büyür. Ermenilerin Müslümanlara uyguladıkları katliamlar inanılmaz boyutlara ulaşır ve Ruslar Van’ı işgal ederler.
Bu olaylar sonrasında Osmanlı devleti, Ermeni halkını bu bölgelerden boşaltmaya karar verir ve 24 Nisan 1915’te tehcir kararını alır. Bu kararı 1915 yılı içinde uygular.
Sarıkamış muharebeleri sonunda sendeleyen Rus birlikleri, bir yıllık bir toparlanma sonrasında Ermeni birliklerinin desteğiyle karşı saldırıya geçerler ve Doğu Anadolu bölgesini Refahiye’ye kadar ele geçirirler.
1916 yılında Batı Ermenistan devletinin başkenti olarak düşündükleri Garin’de yani Erzurum’da, artık Ermeni birlikleri Ruslarla beraber nara atmaktadırlar. Müslüman halka hakaret ederler ve Rusların göz yummaları sonucu pek çok kişiyi katlederler.
Zulüm, Müslüman halkın üzerine bütün ağırlığıyla çökmüştür. Kurtuluş görünmemektedir. Ermeniler Müslümanlardan 1000 yıllık ezilmişliklerinin intikamını almaya çalışırlar.
Bu durum 1917 yıllarının sonlarına kadar devam eder. Ancak o tarihlerde bir mucize gerçekleşir. Rusya’da Bolşevik ihtilali olur bu nedenle, Ekim 1917’den sonra Ruslar geri çekilmeye başlarlar. Bu durum Ermenileri şok eder. Çünkü, hainler yalnız kalmışlardır. Onlar canidirler, haindirler ve kendi aralarında param parça bir durumdadırlar.
Bundan sonraki olayları Antranik Paşa kitabından okuyalım;
“Antranik için Batı Ermenistan’ın yani Doğu Anadolu’nun kurtuluşu hayatının en büyük amacıydı. O, Ermenilerin asırlardan beri vatanı olagelmiş bu toprakları, Erzurum ve onun doğusunda kalan bölgelerin savunulabileceğine inanıyordu.
Rus ordusu, bu gölgeyi terk ettiğinde yaklaşık 3 bin top, 3 bin mitralyöz, 1 milyon mermi, 100 bin kişilik giysi ve erzak, 15 – 17 bin at, 1 milyon bomba, şarapnel, 100 bin tüfek vs. gibi büyük bir cephaneyi Ermenilere terk etmişti. Ermeniler, böyle bir cephane bolluğuna hayatlarında hiç kavuşmamışlardı.
1917 yılına kadar Kafkasya’ya göç etmiş Ermenilerin sayısı 350 bindi. Bu sayının yarısı geri döndü. 1917 baharında Antranik’in emrinde 30 bin, Ermeni General Nazarbekyan emrinde ise 64 bin kişilik bir ordu kurulması planlanmış. Ancak Rusya’daki karışıklıklar nedeniyle bu plan gerçekleşememişti. 1915 – 1917 yıllarında Rus ordularında yaklaşık 200 bin Doğu Ermeni askeri ile çok sayıda Ermeni general bulunuyordu.
1918 başlarında Ruslar tarafından Osmanlılardan alınan Batı Ermenistan’ı savunmak için Rus ordusunda görev yapan 200 bin Doğu Ermeni gencinden yararlanılması konusunda bir Azeri subayının söyledikleri, o tarihte Ermenilerin dayanışmasını göstermesi açısından önemliydi. Azeri subay şöyle demişti “Siz Ermeniler, ordu kuramazsınız. Kursanız bile Osmanlıların ilk saldırılarında askerleriniz cepheyi bırakıp kaçarlar” Antranik’e göre o tarihlerde Tiflis’te kendini Batı Ermenistan’ın kurtuluş davasına adayın kişiler yoktu. Onların yerini, ideali bulunmayan politikacılar almıştı. Bütün bunlara rağmen Antranik ve diğer Ermeni militanların yönetiminde Osmanlı kuvvetlerinden daha fazla asker bulunmaktaydı. 1918 başlarında Ermeni kolordusu 16 bin mevcutlu 3 piyade tümeni, bin mevcutlu süvari tugay ve 4 bin mevcutlu milis kuvvetlerden oluşmaktaydı. Osmanlı birliklerinin sayısı ise en fazla 20 bin civarındaydı ve bu birlikler yorgundu, teçhizat açısından çok yetersizdi.
Antranik’e göre Erzurum, Kars ve Van gibi kale şehirlerde müdafaa savaşı verilmeliydi. Sonuç olarak o tarihte bütün şartlar Ermeniler lehineydi. (sayfa 221-224)
Tiflis’teki Taşnak Sütyun, Ermeni yönetiminin Erzincan antlaşmasını kabul etmemesiyle Osmanlı karşı saldırısı başladı. Antranik, Erzincan’daki Sivaslı Murat’ın geri çekilmesini ve Erzurum’un müdafaasına yönelmesini istedi. Ermeni birlikleri katliamlar yaparak Erzurum’a geri çekildiler.
Antranik Paşa kitabını okumaya devam edelim.
Erzurum’da Kaos başlığı ile Antranik şunları söylüyor: 1918 başlarında Erzurum’da yönetim kaosu vardı.
1. Ermeni yönetimi şöyleydi; 1.1 Dikran Ağamalyan’ın emrinde 4600 Ermeni askeri vardı. Doğu Ermeni ulusal konseyinin Erzurum Şube Başkanı olan bu kişi aynı zamanda askeri cephaneliklerin genel yöneticisiydi. Ağamalyan ve yandaşları Rus depoları sayesinde yüzbinlerce ruble çıkar elde etmişlerdi. Kendilerine başvuran panik içerisindeki Ermeni halka “Sizler gebereceksiniz ve yaşamaya da hakkınız yok. Çünkü; fesatçılığınız nedeniyle Türklerle birlikte yaşayamadınız. Türkler sizden daha eğitimli ve medenidirler” şeklinde cevap veriyorlardı. Buna ilave olarak Ağamalyan, emrindeki Ermeni birliklerine “Erzurum’da direnmek boşunadır” telkinlerinde bulunuyordu. 1.2 Diğerleri ise “Moskova Ermenileri yetkilisi, Ermenistan güvenlik konseyi ve yerel konsey üyeleri, Murad’ın subay alayı, Kiğı birliği, Babert birliği, Albay Furkan’ın kuvvetleri”
2. Gürcü yönetimi ise General Odişelitze’nin birliğiydi.
Antranik “Odişelitze, kız kardeşinin eşi olan Vehip Paşa ile iş birliği içindeydi” der.
Ermeni yanlısı Albay Torkum ise Odişilitze’yi bertaraf etmeye çalışır. Başaramaz. Odişilitze, onu sürgüne yollar. Ama Antranik onu yanına alır. Emrine 170 kişi vererek cepheye gönderir.
3. Rus topçu kuvvetleri: Rusların elinde pek çok top vardır. Ancak Ermenilerin yaptıkları mezalimleri görünce Ruslar topların pek çoğunun kamalarını kırarak topları Ermenilere teslim etmezler.
Antranik 16 Şubat 1918’de genel komutan olarak Erzurum’a varır. Askerleri denetler ve “Eğer askerler dövüşürse Türklerin bu cepheyi yarması imkansızdır” diyerek askerlerine moral verir.
Şehirde Osmanlı ordusuna haber ulaştırmak için görev yapan Azeri Seyidov, yakalanır. Ama Ağamalyan, Seyidov’u kaçırır. Gürcü komutana teslim eder.
Antranik disiplin için idam yetkisi ister. Ancak bu talebi reddedilir. Bu durum şu cümlelerle ifade edilir “Bu karışık ve düzensizlik içinde en acınası da Tiflis’teki Ermeni Ulusal Konseyinin; Generalin, hainleri ve düzensizliğe sebep olanları idam etme teklifini geri çevirmesiydi. Böylece Ermeni ordusunun genel komutanı yetkisiz bir generale dönüşmüştü”
Antranik 10 Mart 1918’de Vehip Paşa’dan; Brest- Litovsk antlaşmasına göre hareket edilmesi hususunda bir mesaj alır ve şu cevabı verir “Bu vatanın sizin mi? Bizim mi? Olduğuna silahın gücü karar verecek. Ben senin gibi çok paşalar gördüm. Seninle de görüşeceğim. Ermenistan ikinci ordu komutanı General Antranik” (sayfa 226-231)
Antranik Erzurum’da direnmeye kararlıdır. Ne var ki Erzurum da tam bir kaos vardır. Şöyle der “Cephe genel komutanı Odişelitze emrediyor, Ermeni Ulusal Konseyi emrediyor, Şehirler Birliği yetkilisi Ağamalyan emrediyor, Taşnak yetkilileri emrediyor, sabah erken kalkan herkes emrediyor. Emredilmeyen yok ki ben de ona emredeyim”
“4 bin düzenli bir o kadar da düzensiz piyademiz, 500 düzenli bir o kadar düzensiz süvarimiz, 400 toptan 200’ünün anahtarları yok. 100’ü kar içinde, 100’ü kullanılamaz halde. Ama onlarca kullanabileceğimiz topumuz var. Askerlerimizin moralleri yerinde” diyor. Ama çok geçmeden askerden kaçma hareketleri başlıyor. Ermeni askerleri savaşmak istemiyor. Bu durumu Ermeni General Nazarbekov şöyle özetliyor “Türklerde bizde olmayan bir şey var ki onlar bizi yenecekler. O şey disiplindir ve orduda disiplin ancak ölüm cezasıyla sağlanır” (sayfa 233)
Osmanlı karşı saldırısı karşısında en güvenilir Ermeni birlikleri dahi kaçarlar. Yapılan mevzi direnişleri ise Osmanlı ordusu kırar ve 12 Mart 1918’de Erzurum’u Ermenilerden geri alırlar.
O günün sabahı Erzurum’u terk eden komutan Antranik, “Yalnızım. Erzurum surları altında yalnız düştüm. Ne yapabilirim ki? Ordu serseri. Bunu gelecek nesillere böyle aktarın” cümleleriyle yenilgiyi kabullenir.
Şebinkarahisar’lı Osmanlı Ermeni’si geride yanmış, yakılmış, katledilmiş insan cesetleriyle dolu bir şehir bırakır. Sadece son birkaç gün ve gece içinde Erzurum, ova ve yakın köylerinde katledilen masum Müslümanların sayısını Doç. Dr. Betül ARSLAN, Kantarcı zade Mustafa Bey’in anılarından, 9562 kişi olarak belirtir.
Osmanlı ordusu yürüyüşüne devam eder. 14 Mart 1918’de savaş öncesi sınırlara ulaşır. Ermenilere sulh teklif edilir. Bu teklifi Antranik kabul etmez. Sınır gerisindeki katliamlar devam edince, Osmanlı ordusu ileri yürüyüşünü sürdürür.
Kars kalesinin müdafaası konusunda Antranik, şunları söylüyor “Güney Kafkasya komiserliği (SEYM) yönetimi başına Gürcü Ckhenkeli geldi. Bu adam, Osmanlı ile anlaşma taraftarıydı ve hükümeti daha güvenoyu almadan Kars kale şehrini Osmanlılara teslim etti. Böylece Türkleri sakinleştireceğini umuyordu.
Kars Ermenileri, 25 Nisan 1918’de Kars kale şehrini ateşe vererek terk ettiler. Kars’ın düşmesi, Kafkasya Ermenilerinde özellikle Taşnak saflarında Erzurum’un düşmesinde daha fazla üzüntüye sebep oldu. Çünkü Erzurum, Batı Ermenistan’a bağlıydı. Kars ise kendilerine. Gerçekten de kalınıp direnilebilirdi. Fakat ortada başka hesaplar vardı”. (sayfa 248-49)
Antranik ile Tiflis yönetimi arasında ihtilaflar giderek büyüyordu. Ermeniler, çekilirken katliamlarını sürdürdüler. Bu yüzden Osmanlı ordusu yürüyüşüne devam etti. Bu safhada Seym Komiserliği barış talep etti. Görüşmelere Batum’da başlandı.
Şartlar giderek Ermenilerin aleyhine gelişiyordu. Osmanlı Devleti, Rusların iç karışıklıklarından yararlanmak, onların Kafkasya’ya hakimiyetlerini önlemek maksadıyla Seym üyelerine bağımsız devlet kurmalarını teklif etti. Bu öneriye üç grupta sıcak baktı ve 26 – 28 Mayıs 1918 tarihlerinde Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan devletleri kuruldu. Ermenistan ile 4 Haziran 1918’de Batum antlaşması imzalandı. Bu antlaşmayı Ermenistan adına Başbakan Kaçaznuni ile Dışişleri Bakanı Hatissian imzaladılar.
Antranik, bu antlaşmayı kabul etmek istemedi. Şöyle yazdı “Batum’daki tek taraflı antlaşma ile Türkler Doğu Ermenistan topraklarından 28 bin km2 ele geçirdiler ki bu bölgede onların nüfusu sadece %30’du. Batum’da Türklerin dayattığı aşağılayıcı koşullarla Ermeniler, kabul edilemez dar sınırlar içinde boğulmaya mahkum edildi.” (Sayfa 267)
Ermeniler, Batum antlaşmasıyla 9 bin km2 büyüklüğünde bir devlet kurmuşlardı. Ancak büyük hayal kırıklığı içindeydiler. Çünkü Ermeniler Batı Ermenistan’daki 6 il ile birlikte 180 bin km2’lik bir devlet kurmayı hayal etmişlerdi. “Bizler Ermeni delegeleri, haritaya baktığımızda iki keskin duygu benliğimizi sardı. Birincisi; yıllardır süren mücadeleden sonra dünya haritasında küçükte olsa bir köşemizin olduğuydu. İkincisi ise; bize verilen o köşenin halkımızı yerleştiremeyeceğiz topu topu 9 bin km2 tutmasıyla berilen acıydı.
Başta Antranik olmak üzere Ermeniler bu gerçekleri kabul etmediler ve topraklarını genişletmek maksadıyla Osmanlılarla, Azerilerle ve Gürcülerle çarpıştılar. Bu dönemde yaşan olayları Antranik’ten dinleyelim.
“24 – 29 Mayıs 1918’de Serdarabat ovasında Şevket Paşa kuvvetlerini bozguna uğrattık. Düşmanı, Gümrü tepelerine kadar sürdük. Aynı günlerde ilan edilen Ermenistan’ın bağımsızlığı, kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildi. Çünkü Kafkasya, Osmanlı işgali altındaydı. Ama Türkler Kafkasya’da kalamadılar ve 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros antlaşmasıyla geri çekildiler. Ne var ki bu durum bağımsızlığını ilan eden Ermenilerin sonsuz çilelerine son vermemişti.
1918 yılının son bahar ve kışında Ermenistan’ın başkenti Erivan’daki durum müthiş bir trajediydi. Kış, kar, soğuk, çamur içindeki sokakla, meydanlardaki aç kalabalıklar sokak köşelerinde ve duvar altlarında ölen göçmenler, gıdanın tehdit edici azlığı, yolların kapalı durumu ve Ermenistan halkının durumunun düzeltilmesine karşın her türlü engel mevcut idi.
Köylüler, sopalarla fare deliklerini, onların buğday stoklarını ele geçirmek için yıkıyorlardı. Açlar, çöpler içerisinden buğday taneleri arıyor ve kemirmek için köpeklerin önünden kemikleri çalıyorlardı.
Tüm bunların üzerine ölümcül tifo salgını da eklenince. İçişleri Bakanı Aram, devlet denetçileri, hatta sağlık müfettişleri dahi tifoya ve tifüse kurban gidenlerdendi.
1918 – 1919 sonbahar ve kışında kaç kişinin açlık ve tifodan öldüğünü hiç kimse söyleyemez. Bu aylarda ki kayıpların 150 binden az olmadığını söylersem abartmış sayılmam”
General Antranik, Batum antlaşmasıyla oluşturulan Ermeni Cumhuriyetini “Batı Ermenistan’ın kaybedilen toprakları hediye edildi” diyerek ve Batum antlaşmasındaki alçaltıcı koşulları ileri sürerek reddetti. Kumandasındaki birlikle Ermeni Cumhuriyetinin ilişkilerini kesti. (sayfa 268 – 276)
Daha sonra Kuzey İran’a geçti. Osmanlı birlikleriyle çarpıştı. İran’da ilerleyemeyeceğini anlayınca tekrar Culfa’ya döndü. Kurduğu özel Ermeni birlikleriyle Nahcivan’da Osmanlılarla, Zengezur’da Azerilerle savaştı. Katliamlar yaptı. Zengezur’u kontrol altına aldı. Nahcivan ve Culfa’dan gelen 35 bin göçmeni Zengezur’a yerleştirdi.
15 Eylül 1918’de Osmanlıların eline geçen Bakü’yü geri alabilmek için Karabağ’ın kontrol altına alınması gerekiyordu. Karabağ’a doğru yürüdü. Azeri köylerini yok etti.
Mondros antlaşması gereği bu bölgeye hakim olan İngilizler, Antranik’in Karabağ’a yürümesine mani oldular. Antranik, Zengezur’dan Mart 1919’da ayrıldı. Yolda aç, bitap Ermeni halkının çaresizliğini gördü. Eçmiyazin’e gitti. Erivan’a dönmeyi reddetti. Çünkü o Doğu Ermenistan yöneticilerinin hainler olduğuna inanıyordu. (sayfa 282-296)
Bağımsızlıkların ilanından sonra Kaçaznuni ve Antranik 24 Ocak 1919’da Paris’te toplanan konferanstan çok şey beklediler. Antranik, şöyle yazıyordu
“Osmanlı Milletvekili Bogos Nubar Paşa, diplomaside Ermenilerin Antranik’i idi ve Ermenistan’ın Cumhurbaşkanı olacaktı. Ancak Ermeniceyi iyi bilmezdi. Fransızca konuşurdu. Bu konferansa katılmak üzere Kafkasya, Mısır, Bulgaristan, İran, İngiltere, Hindistan, Cava, İsviçre, İtalya, Venedik, Fransa, Romanya, Amerika, Mezopotamya, Halep, Yunanistan Ermenileri ve Eçmiyazin Katalikosluğu, temsilcileriyle birlikte Paris’e geldiler. Son derece lüks salonlarda, gösterişli nutuklar atıldı, yemekler yendi, kadehler kaldırıldı. Üç aylık yoğun bir çalışma sonucu hazırlanan memorandumun konferansa sunulmasına çalışıldı. Ama başta İngiltere olmak üzere Avrupa devletleri Ermenileri konferansa dahil etmediler. Yapılan talepleri ciddi almadılar”
Kaçaznuni, konferansın sonucunu şöyle ifade etti.
“1919 yılı baharında Paris’te dağ, dayanılmaz acılar içinde kıvrandı, kökünden sarsıldı. Parça parça oldu. Rahminden kan selleri akıttı ve hiçbir şey, bir fare bile doğuramadı” (sayfa 296-301)
Antranik, Osmanlıların Batum antlaşmasındaki isteği ve diretmesi doğrultusunda Kafkasya’dan uzaklaştırıldı. Tiflis – Batum yoluyla Paris’e gönderildi. (sayfa 313) Sonrası önemli değil.
Kıymetli arkadaşlar,
Sasun’da başlayan bir mücadele böylece sona erdi. Batı Ermenistan’a bağımsızlık kazandırmak için geçen 35 yıllık bu kanlı direniş; onbinlerce Müslümanın katline, yine onbinlerce Ermeni’nin göçler sonucu açlık ve hastalıklardan yok olmasına sebep oldu.
Ermenilere göre kahraman General Antranik, aslında Müslüman halkı çekinmeden katleden bir caniydi. Bu kişi, hem de bir Osmanlı Ermeni’siydi. Ama Osmanlıya en büyük hıyaneti yapmaktan çekinmedi.
Arkadaşlar,
Düşmanlarımızı iyi tanıyalım. Size yalan ve yanlış haberler veren münafıklara ve kötü niyetlilere aldanmayalım.
Bu ülkenin kıymetinin farkına varalım.
Atalarımızı rahmetle anarak onlara layık bir nesil olmaya çalışalım.
Saygılarımla,
Selami OĞUZ