18 Ocak 2022 günü, Ankara’daki Melike Hatun Camii imam hatibi Halil Konakçı, Bursa’da verdiği ve TV ekranlarında yayınlanan bir konuşmasında, “Ümmeti bir arada tutmak için çalışacağız. Ah! İslam kaim olsaydı. Ah! Bu dinin bir başı bir sahibi olsaydı. Ne baş örtüsüne ne çarşafa ne sarığa ne minareye ne ezana kimse konuşamazdı. Allah (CC) o makamı geri getirsin bize. Biz o makamı geri istiyoruz arkadaş. İslam adına istiyoruz.” diyerek o makam ile kastettiği Hilafetin getirilmesini istemiş.
Son dönemlerde Cumhuriyete karşı olanlar Osmanlı yönetimine özlem duyanlar; bu konudaki düşüncelerini sıkça söylemeye başladılar. Türkiye Cumhuriyeti Devletini kapanacak bir parantez olarak görenler “Putları yok edeceğiz, yıkacağız Osmanlı’yı tekrar kuracağız, Halifeliği getireceğiz.” söylemleri ile seslerini daha gür çıkarmaya başladılar.
Ben bir mühendisim. Kuran ı Kerim’i bütün özü ile kavramaya çalışan, Hazreti Peygamberin (SAV) hayatını bütün detayları ile bilen, yaptıklarını anlamaya çalışan, okuyan, inceleyen bir Müslümanım. İnançta Maturidiye, uygulamada Hanefi mezhebine mensubum. Bütün Müslümanlara kardeş gözüyle bakmaya çalışırım. Okurum, sürekli okur ve düşünürüm. Aklımla gerçekleri kavramaya ve iyi bir insan olmaya çalışırım. İmam hatip Halil Konakçı Beyi, şahsen tanımıyorum. Ankara’ya gittiğimde Melike Hatun Camiinde namaz kıldım. Oldukça görkemli olan bu camiye herkesi imam hatip olarak görevlendirmezler. Bunun için derin İslami bilgiye sahip olmak, ihlas sahibi olmak yani, takva sahibi olmak gerekir.
Sayın Konakçı’nın bu meziyetlere sahip olması gerektiğini düşünüyor ve onun Elmalılı M. Hamdi Yazır’ın HAK DİNİ KUR’AN DİLİ isimli Kuran tefsirini okuduğunu sanıyorum.
1- Hilafeti isteyen kişi veya çevrelerin şu gerçekleri bilmeleri gerektiğine inanıyorum. Merhum Elmalılı M. Hamdi Yazır, HAK DİNİ KUR’AN DİLİ isimli Kuran-Kerim tefsirinde 97 no’lu sure olan Kadir Suresinin üçüncü ayetinde “Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.” cümlesinin tefsirini, 9. Cilt. 341- 346. sayfalar arasında yer alan açıklamalar bölümünde yapmış. Bu ayette bahsedilen sürenin “içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin ay olması” gerektiğini belirttikten sonra bu sürenin aşağıdaki Hadis-i Şerif ışığında; İslam’a uygun olmayarak uygulanan Emevi saltanat dönemini işaret ettiğini ifade etmiş.
Hazreti Muhammed (SAV) şunları söylemiş. “Bana rüyada Ümeyye oğulları gösterildi. Minberime çıkıyorlardı. Bu bana ağır geldi. Bunun üzerine Kadir suresi indirildi.” (sayfa 342) Kûfe yolunda kendisini kınayan bir kişiye cevap veren Hazreti Muhammed’in (SAV) torunu Hazreti Hasan (RA) da, dedesinin bu ifadesini aynen tekrarlamış. (sayfa 343) Bu hadisin açık manası, İslami manada Hilafet döneminin 661 yılında kurulan Emevi Devleti ile sona erdiğidir. Hilafet, bu tarihten sonra kurulan Emevi Devleti saltanatının buyruğu altına girmiş ve bu durum Hazreti Peygamber’e (SAV) ağır gelmiştir. Kur’an, mucizevi bir şekilde Hazret Muhammed’in (SAV) vefatından 29 sene oluşacak bu düzeni işaret etmiştir. Nitekim Hulefa yı Raşidin olarak anılan 4 halife, kendilerini Allah’ın (CC) Resulünün halifesi olarak tanımlarlarken Emeviler, bu unvanı Allah’ın (CC) halifesi olarak değiştirmişlerdi. Hadisi şerifte ifade olunan asıl önemli husus, Kadir suresinin nazil olma sebebinin açıklanmış olması ve Emevilerin gelecekte yapacakları yanlış uygulamalar karşılığı olarak Cenab-ı Hakkın peygamberini teselli ederek Müslümanlara büyük bir mükafat vermiş olmasıdır. Bu gerçekleri Müslümanım diyen hiçbir kişi inkâr edemez ve gizleyemez. Ancak söz konusu Hadis i Şerif, hep gizlenmiş ve söz konusu ayet, bu gerçek göz ardı edilerek tefsir edilmeye çalışılmıştır.
Süre olarak mukayese edildiğinde; İçinde Kadir gecesi bulunmayan 1000 ay = 1000/ 11 = 90,91 yıl. Hicri takvimle Emevilerin saltanat süresi: Zilhicce 132- Rebiülevvel 41= 91,75 yıl Hazreti Hasan’ın (RA) 6 aylık hilafet süresi çıkarıldığında Emevilerin gerçek saltanat süresi= 91,25 yıl bulunur. Bu rakamlar Hazreti Peygamberin (SAV) işaretinin doğruluğunu kanıtlamaktadır.
2- Hilafetin tarihsel boyutu: Emeviler’den sonra kurulan Abbasilerle devam eden ve saltanatların emrinde İslam’a aykırı olarak uygulanan hilafet, Abbasilerin yıkılması ile 1258 yılında Mısıra taşındı.
Türk Milletler topluluğu, İslam ile MS 750 yılından sonra Maveraünnehir bölgesinde tanıştı. MS 912 yılında ilk Türk Müslüman devleti olan Karahanlılar Devletini kurdu, MS 1055 yılında Selçuklu Devleti sultanı Tuğrul Bey, Bağdat’taki İslam halifesini himayesine aldı.
Mısırın Osmanlılar tarafından fethedildiği 1517 yılına kadar Fatih Sultan Mehmet dahil hiçbir Türk hükümdarı halife unvanını taşımadı.
Bu tarihten sonra İstanbul’a getirilen İslam dışı son halife, hilafeti Yavuz Sultan Selim’e devretti. Osmanlı’da Halifelik makamı hep saltanatın gerisinde kaldı ve saltanatın izin verdiği ölçüde hareket edebildi.
Hilafet Osmanlıya gelmeden önce dini başkan olan Şeyhülislam makamı divan dışındaydı ve padişahın emrinde değildi.
Padişahlar herhangi bir icraatlarının dine uygun olup olmadığı konusunda Şeyhülislamdan fetva alırlardı.
Bu yönetim tarzı Hilafet geldikten sonra değişti. Şeyhülislamlık makamı divana dahil edilerek padişahın emrine verildi.
Hilafet Osmanlıya geçtikten sonra Osmanlı yönetiminde Türklerin geliştirdiği akla dayanan ve hoşgörülü Maturidi İslam anlayışından uzaklaşıldı. Yerine Eşari ve Selefi anlayışları hâkim oldu.
Arapların bedevi kültüründen kaynaklanan hoşgörüsüz ve gelişmelere kapalı olan anlayışı, 300 sene içinde Osmanlı İmparatorluğunun bilimden ve dünya gerçeklerinden uzaklaşmasına, önce sömürge olmasına, sonra da çöküşüne sebep oldu.
Osmanlı Devletinin tarihi incelendiğinde kuruluş ve yükseliş dönemlerindeki akılcı İslam anlayışı ile duraklama ve gerileme dönemindeki tutucu din anlayış farkı açıkça görülür.
1924 yılına kadar devam eden İslam dışı bu
uygulamaya Türkiye Cumhuriyeti son verdi.
1924 yılında TBMM tarafından kaldırılan hilafetle; Hazreti Muhammed’den (SAV) sonra sadece 29 yıl uygulanabilen gerçek hilafetin hiçbir ilgisi yoktu.
3-Hilafet nedir? TDV İslam Ansiklopedisinde hilafet şöyle tanımlanmaktadır. Sözlük anlamı, birinin yerine geçmek birinin yerini doldurmak veya temsil etmektir.
İslami anlamda hilafet, Hazreti Peygamberden (SAV) sonraki devlet başkanlığı kurumunu ifade eder.
Hilafet makamındaki kişiye halife denilir. Kuran ı Kerimde hilafet kavramı yoktur. Hazreti Ömer (RA) döneminde halife yerine emir ül müminin (müminlerin yöneticisi) terimi kullanılmıştır. İslami anlamda hilafet makamı, din niteliği olan bir makamdır. Saltanat makamı değildir. Hilafet makamı saltanatın emrinde olamaz. Tam tersi, saltanat hilafetin emrinde olur. İlk ve son dört halife döneminde halifeler, din başkanlığı yanında devlet başkanlığını da üstlendiler. İslami manada devlet başkanının öncelikli görevi, ülkenin her yerinde adaleti sağlamaktır. Çünkü adalet mülkün temelidir.
4-Halife nasıl seçilir? Saltanatlarda yönetim erki babadan oğula geçer. Halifelik ise verasetle babadan oğula geçmez. Halife olmak için önce takva sonra liyakat ve diğer erdemler gerekir. Halife, bu erdemlere sahip olan kişiler arasından, takva sahibi bir gurup tarafından seçilir. Seçime herkes biat eder, yani seçimi onaylar.
Kısas ı Enbiya kitabına göre 4 halife şöyle seçildi:
İlk halife Hazreti Ebubekir (RA), takva sahibi ve toplumun itimat ettiği 10 kişiden 9 unun onayıyla seçildi.
2 yıl süren hilafet döneminde, yalancı peygamberlerin isyanları bastırıldı ve Kuranı Kerim toplatılarak kitap (Mushaf) haline getirildi.
İkinci halife Hazreti Ömer (RA), aynı heyet tarafından hayatta kalan 9 kişiden 8 inin oyu ile seçildi.
10 yıl süren hilafet döneminde yapılan fetihlerle İslamiyet Arabistan yarımadasının dışına yayıldı. Sasani Devletine son verilerek İran ele geçirildi, Bizans İmparatorluğuna bağlı Suriye ve Mısır fethedildi. Hazreti Ömer (RA) dönemi adalet anlayışı ve uygulaması ile ün kazandı.
Bu dönem, peygamber zamanındaki yönetimden sonra uygulanan ideal İslami devlet yönetimine örnektir. Halife, namaz kılarken şehit edildi.
Üçüncü halife Hazreti Osman (RA), aynı heyet tarafından hayatta kalan 7 kişiden 4 ünün oyu ile seçildi.
12 yıl süren hilafet döneminin ilk 6 yılı çok başarılı geçti. İkinci 6 yılda yapılan büyük yönetim hataları sonucu çok ciddi karışıklıklar ortaya çıktı. Ümeyye oğulları ailesine mensup olan halife, yanına aldığı Ümeyye taraftarı yöneticilerin yanlış uygulamalarını önleyemedi.
Çıkan karışıklıklar sonucunda isyancılar tarafından Kuran okurken şehit edildi. Emevilerin hilafet makamını ele geçirme çalışmaları, bu dönemde yoğunlaştı ve devletin üst makamları ele geçirildi.
Dördüncü halife Hazreti Ali (KV), aynı heyette hayatta kalan 5 kişi tarafından seçilecekti. Bu guruptan sayılan Hazreti Talha (RA) Basra, Hazreti Zübeyr (RA)Kûfe halkı tarafından halife ilan edildiler. Diğer 3 kişi Medine’de Hazreti Ali’yi (KV) halife seçince, Hazreti Talha (RA) ve Hazreti Zübeyr (RA) Medine’ye gelerek Hazreti Ali’nin (KV) halifeliğine biat ettiler. Böylece çok sıkıntılı geçen halife seçimi mevcut usullere göre tamamlanmış oldu. Ama Hazreti Osman’ın (RA) kanı yerde kaldı diyen Şam valisi Hazreti Muaviye, bu seçimi kabul etmedi. Karşı çıktı. İslami anlamda gerçek halifeler bu dört şahıstan ibarettir. Emeviler döneminde 717-720 yılları arasında hükümdarlık yapan Ömer bin Abdülaziz (RA) de İslam hukukuna uygun adil yönetimi nedeni ile beşinci halife olarak genel kabul görmüştür. Müslümanlar bu kutsal makamın değerini kavrayamadılar ve dinin saltanatın emrine girmesini önleyemediler. Saltanat sahipleri ve siyasetçiler, dini hep çıkarları doğrultusunda kullandılar. Halkın din duyguları hep istismar edildi. Yönetim erkini ve adalet dağıtımını üzerinde taşıyan gerçek hilafet, Hazreti peygamberin işaretiyle MS 661 yılında sona erdi.
5- Bugüne kadar Halife unvanını taşıdığı kabul edilen şu kişiler İslami anlamda halife olabilirler mi? Hz.Muaviye: Sahabe ve vahiy kâtibi olduğu için saygısızlık etmek istemediğim Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye, Haşimiler’in elindeki hilafeti Ümeyye oğullarına geçirebilmek için yıllarca uğraştı. Şam valisi olarak Hz.Osman’ın (RA) hilafet döneminde Ümeyye oğullarının devletin önemli noktalarına getirilmesini sağladı. Geçerli kurallara göre seçilen Hz.Ali’nin (KV) meşru hilafetini tanımadı. Sıffin savaşında yenilgiyi önlemek için Kuran yapraklarını kendi askerlerinin mızraklarını ucuna taktırarak İslam’ın kutsal kitabına saygısızlık yapmaktan ve savaş sonrası hakem olayında hile ile Hz.Ali’nin (KV) hilafetinin düştüğünü ilan etmekten, böylece Müslümanları bölmekten çekinmedi. Saltanatının ilk yıllarında Hazreti Muhammed’in (SAV) torunu, ehlibeytten Hazreti Hasan’ı (RA) karısına zehirleterek öldürttü.
Saltanatı yıllarında kendisine karşı olanları makam ve rüşvet vererek satın aldı. Devletin hazinesini böyle işlerde kullandı. Halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıs, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
Yezid: Verasetle saltanatın başına geçti. Adına uygun işler yaptı. Hazreti Muhammed’in (SAV) torunu ehlibeytten Hazreti Hüseyin (RA) ve yakınlarını Kerbela’da susuz bırakarak, işkence ederek öldürttü. İslam aleminde derin acılara sebep oldu. Halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıs, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
Abdülmelik: Yezidin oğlu. Saltanatı süresince kendine itaat etmeyen Hazreti Zübeyr’in (RA) oğlu Abdullah’ın isyanını bastırmak için mancınıkla Kabe’yi taşlatan, Mescidi Haram’ı tahrip eden, askerlerini İslam’ın
kutsal mekanlarına saygısızca saldırtan halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıs, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
Diğer Emevi hükümdarları: Ömer bin Abdülaziz hariç, saltanatları boyunca Ümeyye oğulları dışında kalan Arapları dahi hor gören, aşağılayan, Müslümanlıkla yeni tanışan İran ve Türkler gibi Arap olmayan milletlere köle (mevali) muamelesi yapan, onlara büyük zulümler uygulayan ve toplumun öfkesini kazanan halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan Emevi hükümdarları, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
Ebu’l Abbas Abdullah: Abbasilerin ilk hükümdarı olan ve çok kan döktüğü için saffah unvanını alan, halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıs, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
Ebu’l Cafer Mansur: Kendisinin istediği doğrultuda fetva vermediği için İmam ı Azam Ebu Hanife’yi(RA) hapse atan, onu işkence ile öldürten, Abbasi Devletinin kurulmasında büyük hizmeti olan Ebu Müslim Horasani’yi öldürten ve Mutezile mezhebine mensup olan, halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıs, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
Harun Reşid: Abbasi Devletinin en şöhretli hükümdarı.
Bu şahıs çocukluğundan beri arkadaşı olduğu Cafer Barmeki ve yakınlarını neden öldürttü? Devleti o görkemli duruma getiren Barmeki sülalesini niçin darmadağın etti? Barmekiler devlete isyan mı etmişlerdi? Hayır.
İslam hükümdarlara haksız yere adam öldürme hakkını ve yetkisini mi vermişti? Hayır.
O halde saltanatı uğruna açık bir şekilde cinayet işleyen, halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıs, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
Mem’un : Harun Reşidin oğluydu. Kurduğu bilim akademisi ile İslam Dünyasında yeni bir çığır açtı.
Ama o da mutezile mezhebine mensuptu.
Daha sonraki yıllarda yapılacak akaid (itikat) tartışmaları sonucunda mutezile mezhebinin ileri sürdüğü bazı tezlerin İslam’ın esaslarına aykırı olduğu İmam Maturidiye tarafından ortaya konulacaktı. Halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıs, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
Mutasım: Harun Reşid’in Türk asıllı eşinden olma Mutasım, kurduğu yeni şehir ve henüz Müslüman olmamış Türklerden teşkil ettiği ordu ile Abbasi Hükümdarlığını esaret altına alacak bir süreci başlattı. Bu kişi de mutezile mezhebindendi. Halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıs, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
Diğer Abbasi hükümdarları: 1055 yılında Selçuk hükümdarı Tuğrul Bey tarafından esaretten kurtarılan ve o güne kadar Türk komutanlarının elinde oyuncak olan, Şii Büveyh oğullarının esaretinde yaşayan, değil din başkanı devlet başkanlığını dahi yönetmekten aciz 18 Abbasi hükümdarı ile önce Selçukluların himayesinde yaşayan daha sonra Moğolların elinde kukla olan 11 hükümdarla birlikte toplam 29 hükümdar, halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıslar, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilirler mi?
Bunlar hür bile değillerdi. Kendilerini yönetmekten acizdiler. İslam’ın temsilciliğini nasıl yapacaklardı?
Mısıra sığınanlar: 1258 yılında Bağdat’tan kaçarak Mısırdaki Memlukler Devleti’ne sığınan halife unvanlı kişi ile ondan sonra aynı unvanla yaşayan 18 şahıs hür değillerdi. Bunların elinde Abbasiler’de olduğu gibi devlet başkanlığı da yoktu. Sadece Halife unvanına sahiptiler ve bu görevi yapacak güce de sahip değillerdi. Memluk Devleti 1517 yılında Osmanlılar tarafından İslam’a karşı davranışları ileri sürülerek ortadan kaldırılacaktı.
Böyle bir yönetime sığınan ve halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıslar, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
Yavuz Sultan Selim: Osmanlı İmparatorluğunun üç büyük padişahından biri olan, hilafeti Mısırdan İstanbul’a getiren kişi olarak tarihe geçen bu kişi İslam Halifesi olabilecek niteliklere sahip bir kişi miydi?
Şu soruları cevaplayalım: Babasının ahını alma pahasına niçin onu tahttan indirip yerine geçti? Tahta çıkınca niçin kardeşlerini öldürttü? Kardeşleri ile barışamaz mıydı? Saltanatı, Çağrı ve Tuğrul Beyler örneğinde olduğu gibi kardeşleri ile paylaşamaz mıydı? İslam’ı kendisi gibi yorumlamayan ama Müslüman olduklarını ifade eden Şii Safevi ve Memluk Devletlerinin İslam inançlarını sorgulama yetkisini kimden ve nereden aldı? Onlara niçin savaş açtı? Bu savaşlar İslami hukuka uygun muydu? Bu savaşlarda kaç Müslümanın ölümüne sebep oldu?
“Müslümanlar kardeştirler. Birbirinizle dost olun. Birbirinizin boynunu vurmayın.” Peygamber sözüne niçin uymadı? Barış yerine savaşı tercih etti. İslam’ın öngördüğü tevhid (birlik) ilkesini gerçekleştirmek için niçin çaba göstermedi? Hıristiyan dünyasında Katolik ile Ortodoks mezheplerindeki ayrılık gibi bu savaşlarla İslam dünyasında açtığı Sünni-Şii çatlağı ve oluşan ayrılık kime ne fayda kazandırdı? Üstlendiği hilafet makamı daha önce ifade edildiği gibi zaten 661 yılında sona ermişti. Ben Müslümanım diyen Şiiler onun hilafetini kabul etmediğine göre Yavuz Sultan Selim hangi Müslümanların halifeliğini Osmanlıya taşıdı? Bu soruların cevapları çok kişiyi incitir. Çünkü insanlar gerçekleri değil tarih kitaplarının yazdıklarını sorgulamadan benimserler. Şimdi sorguluyor ve soruyorum. Halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıs, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
Kanuni Sultan Süleyman: Karısı Hürrem Sultan, Rus dönmesiydi. Onunla Osmanlı saraylarında dönme sultanlar dönemi başladı. Ona gelinceye kadar padişahların annesi Türk ve Müslüman idi. Kanuniden sonra Hıristiyan dönme sultanların oğulları tahta çıkmaya başladılar ve Osmanlı İmparatorluğu bu kadınlar saltanatı ile inanılmaz sıkıntılı bir dönem yaşadı. Bu yolun açılması Kanuninin büyük bir hatasıydı. Kanuni, bundan daha büyük hatalar da yaptı. Şehzade Mustafa’yı niye öldürttü? Piri Reisi ve azlettiği sadrazamları niye öldürttü? “Bir kişiyi haksız yere öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibi olur”
Kuran ayetinin farkında değil miydi? Yoksa İslam, padişahlara insanları öldürme yetkisini mi veriyordu? Hayır! Öyleyse saltanatın kudretiyle neden bu yanlışları yaptı? Devleti, dönme vezirlerle yönetmesi, onun bir başka yanlışı idi. Halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıs, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
Sultan 2.Selim: Hürrem Sultanın oğluydu. Şehzade Mustafa’nın haksız yere öldürülmesinden sonra hakkı olmadan Osmanlı tahtına çıkarılmıştı. Ne din ne devlet işleriyle uğraştı. Ömrü keyif ve eğlence ile geçti. Babası ile başlayan yanlışı devam ettirerek Nur Banu Sultan isimli Venedik dönmesi bir kadınla evlendi. Hamamda düşüp başını mermer taşlara vurması sonucu hayatını kaybettiğinde sarhoş olduğu söylenir. Halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahı, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
Sultan 3. Murad: Nurbanu Sultanın oğlu olan bu padişahın ömrü haremde geçti. Onlarca cariyesi ve 150 civarında çocuğu oldu. Çocukları için düzenlediği sünnet şölenlerinde gösteri yapan hokkabaz ve cambazları yeniçeri ocağına alarak bu ocağın bozulmasına sebep oldu. Osmanlı İmparatorluğunda Duraklama devrinin ilk padişahı olan 3. Murad, Safiye Sultan isimli Venedik veya Macar dönmesi bir cariye ile evlendi. Devleti Safiye Sultan yönetti. Cariyeler ve onların çocukları ne oldu? diye sormayınız. Bunların pek çoğu boğduruldu ve cesetleri denize atıldı. Halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıs, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
Sultan 3. Mehmet: Sultan 3.Muradın oğluydu. Tahta çıkar çıkmaz içlerinde Şehzade Mustafa gibi yetişmiş gençlerin bulunduğu 19 masum kardeşini nizam-ı alem adına boğdurttu. 1596 yılında Haçova meydan savaşında savaş meydanından kaçmaya çalıştı. Veziri azam Hoca Sadettin önledi. Halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıs, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
Sultan 4. Murat: Sultan Ahmet ile Kösem Sultanın oğluydu. Kösem Sultan Rus dönmesiydi. Küçük yaşta tahta çıkan oğlu Murat yerine uzunca bir süre devleti yönetti. Sultan Murat, devlete asi olanları temizledi. İçki ve tütün yasağı koydu. Bu yasaya uymayanları yaşatmadı. Haklı haksız ayırımı yapmadan çok kan döktü. Böyle şiddet o tarihe kadar Osmanlıda yaşanmamıştı. Koyduğu içki yasağına kendisi uymadı ve 27 yaşında içkiden vefat etti. Halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıs, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
Sultan Deli İbrahim: Osmanlıda deli padişahlar dönemi 1.Mustafa ile başlamıştı. 1. İbrahim ile devam etti. Saray israfa boğuldu. Her yer samur kürklerle kaplandı. Havuzdaki balıklara altın saçan bu padişahın en büyük rezaleti İbşir Paşanın karısına göz koymasıydı. Bu rezalete karşı çıkan Varvar Ali Paşa’yı, namusuna göz diktiği İbşir Paşaya öldürttü. Sonra İbşir Paşayı da öldürttü. Görevden azledilen ve boğdurulan 2. Padişahtı. Halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıs sizce, İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
Sultan 4. Mehmet: Çocuk yaşta tahta geçirildi. Annesi Ukrayna dönmesi Hatice Turhan Sultan devleti yönetti. Devleti Kösem Sultan belasından onu boğdurtarak kurtardı. Köprülülere görev vererek devletin bir süre daha ayakta kalmasını sağladı. Avcı lakabıyla anılan Sultan 4. Mehmet devlet işlerinden anlamazdı. 1683 yılındaki ikinci Viyana kuşatmasında mağlup olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’yı idam ettirdi. Oysa devleti bu zorlu durumdan kurtaracak tek kişi Kara Mustafa Paşa idi. Böylece Osmanlı devletinde gerileme ve çöküş sürecine girildi. Halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıs, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
Diğer Osmanlı padişahları: Osmanlının gerileme döneminde hükümdarlık yapan bu kişiler, çağın şartlarına uygun yenilikler yapamadılar. Bilim Osmanlıdan uzaklaştı. Aydınlanma çağını yaşayan Avrupa, Osmanlıya üstünlük kurdu. Yenilgiler, ardı ardına geldi. Toprak kayıpları arttı. Osmanlı padişahlarından birkaçı dışında çoğunluğu, Avrupa’nın bu gelişmesi karşısında Osmanlı İmparatorluğunun geleceğini kavrayamadılar, çöküşü göremediler. Gerekli tedbirleri alamadılar. Devleti yönetemeyen ve halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıslar, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilirler mi?
Sultan 5.Murat: Tahta çıktığında aklı başında idi. Ancak yaşadıkları olaylar nedeniyle 3 ayda aklını kaybetti.
Azledildi. Yerine 2. Abdülhamit getirildi. Halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıs, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
Sultan 2.Abdülhamit: Korku içinde geçen bir hayatın sonunda beklemediği bir anda padişah oldu. Kimseye güvenmeyen bir mizaca sahipti. Devlet yönetme tecrübesi yoktu. Güvenmediği devlet adamlarını görevden uzaklaştırdı. 1877-78 Osmanlı Rus savaşını saraydan yönetmeye kalktı ve kaybetti. Gerçek kaybedenler ise Balkanlarda ve Kafkaslarda yaşayan halktı. Kaç kişi öldü veya öldürüldü? Bilinmez. Asker olarak kayıp 100 bin kişinin üzerindeydi. Plevne’de esir düşen 2500 subay 43 bin 430 er toplam 46 bin askerin akıbeti ne oldu? 4000 i ağır yaralı olan bu esirlere büyük eziyet edilmiş, aç, susuz ve çıplak bırakılmış, bu nedenlerle bunların üçte biri, Plevne’de hayatını kaybetmişti. Rusya’ya esir olarak giden 30 bin askerden 2500 ü Niğbolu’ya varmadan yolda hayatını kaybetmiş, cesetleri vahşi hayvanlara terk edilmişti. Bu esirlerin kaçı vatana geri dönebilmişti? Bilinmemektedir. Kafkasya cephesinde kaç asker esir düşmüştü ve bu esirlerin akıbeti ne olmuştu? Bilinmemektedir. Bulgarlar ve Ruslar tarafından Balkanlarda köyleri yakılan, yıkılan, tecavüz edilen, öldürülen nüfus sayısı yaklaşık 500 bin kişiydi. Sultanın yakın dostu olan İngiliz Büyük elçisi Layard’a göre Rusların önünden kaçan 150 bin Müslüman, Sofya- Pazarcık bölgesinde sefalet, hastalık ve açlıktan hayatını kaybetmişti. 1878 Ocak ayında Meriç kıyısında 40 binden fazla göçmen ise Ruslar tarafından katledilmişti. Ermeniler ve Ruslar tarafından Doğu Anadolu’da katledilen nüfus bilinmemekteydi. Tahmini kayıp, 150-300 bin civarındaydı. Balkanlarda daha emin bölgelere hicret edenlerin sayısı 1,1 milyon civarındaydı. İstanbul’a sığınan 400 bin göçmen şehirde beslenme, barınma ve hastalık gibi sorunları olağanüstü düzeyde artırmıştı. Bu göçmenler Anadolu’da iskân olunmuşlardı. Kafkaslardan hicret edenlerin sayısı da bilinmemekteydi. Tahmini 400 bin civarındaydı. Yöneticilerin ve askerlerin basiretsizlikleri, beceriksizlikleri ve yaptıkları yanlışlar sonucunda kaybedilen bu savaşın bütün ceremesini hayatını kaybeden ve evinden barkından sökülüp atılan bu insanlar çekmişlerdi.
Bu savaştan sonra Osmanlı İmparatorluğu topraklarının üçte biri büyüklüğünde 2 milyon km2 toprak kaybetti. Sırasıyla Kıbrıs, Mısır, Tunus ve Girit kaybedildi. 1881 yılında resmen sömürge haline geldi. Bunların hepsi 2.Abdülhamit zamanında oldu. Baş sorumlu sultanın bizzat kendisiydi. Halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıs, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
6.Mehmet Vahdettin: Osmanlının son padişahı idi. Osmanlının elinde kalan son toprak parçası olan Anadolu işgal edildi. “Mustafa Kemali Anadolu ya gönderdi. Kurtuluş savaşını başlattı.” Diyerek son padişaha destek çıkanlar şu soruları da cevaplandırmalıdırlar. Ülke düşmandan temizlendikten sonra Sultan Vahdettin, niye bir İngiliz gemisi ile ülkesinden kaçtı? Niye İngilizlere sığınmayı tercih etti? Halife olmak için gerekli meziyetlere sahip olmayan bu şahıs, sizce İslam’ın halifesi olarak kabul olunabilir mi?
Yukarıda sayılan nedenlerle Osmanlı Padişahlarının hiçbiri gerçek halife değillerdi. Hilafet bazılarının hiç umurunda olmamış bazıları ise iktidarlarını korumak için hilafet makamını kullanmışlardı.
Aynı anda iki yerde halife olur mu? ‘Olmaz’ diyeceksiniz ama olmuş. Endülüs Emevi Devleti hükümdarı 3.Abdurrahman 929 yılında kendini halife ilan etmiş. Endülüs’teki hilafet dönemi 1031 yılına kadar 102 yıl sürmüş. Aynı anda hem Abbasilerde hem de Endülüs Emevi devletindeki uygulama, hilafetin saltanat tarafından nasıl kullandığının açık bir örneğini teşkil etmiyor mu?
6-Halifelik makamına bu kadar rağbetin sebebi nedir? Tarih boyunca bütün hükümdarlar, iktidarlarını devam ettirebilmeleri için dini unvan peşinde koşmuşlar, dini, siyasi otoritelerine destek olarak kullanmışlardır. İktidarlar, dini duygularını kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilmek için halkı hem yoksul hem de cahil bırakmışlardır. Böylece halk otoriteye mecbur edilmiştir.
Dünyadaki yaşamında gelecek, insan oğluna gizlenmiştir. Ona iyilik ve kötülükler gösterilmiş, iyi olursan bu dünyada mutlu olursun denilmiştir. Ölümden sonraki yaşama inanan insanlara ise dinler, ebedi saadete ulaşmanın kurallarını öğretmişlerdir. Bu gerçeklere rağmen insan oğlu geleceği için gerçek mutluluk yollarının peşinden gitmez. Geleceğini öğrenmek ister. Fala inanır, astroglara kulak verir. Çoğu kere din adamı olarak ortaya çıkan ne olduğu bilinmezlerin peşinden gider. Oysa Tanrı insana akıl vermiştir. Kitap ve bilgi vermiş, Oku demiştir. Kalem vermiştir. Kişi kendinden sorumludur demiştir. Örnek olarak peygamberler göndermiştir. Ancak insanoğlu çoğunlukla Tanrının bu ikramına uymamıştır.
Ben Müslümanım diyen kişi hem Müslümanlara hem diğer insanlara iyide ve güzelde örnek olmak zorundadır. Müslümanın görevi başkalarının peşinden körü körüne koşmak değil İslam’ı tam olarak öğrenmek, bu dünyadaki varlığının ve sorumluluğunun idrakini kazanmak, peygamberini tanımak ve onun önerileri doğrultusunda alan el değil veren el olmaktır. Kendini İslam ahlakı ile donatmak, önce ailesine, sonra sırasıyla yakın çevresine, milletine İslam alemine ve bütün insanlığa yararlı olmaktır. Yunus Emre böyle söylemiyor mu? “Yaratılanı severim. Yaratan’dan ötürü.”
7.Dünya gerçekleri: İslam’ın iki büyük düşmanı vardır. Cehalet ve yoksulluk. Bu iki derde mustarip Müslümanlar, İslam’ı özümseyerek yaşayamazlar. Başkalarının güdümüne girerler ve İslam’ı ancak güdümünde oldukları kişilerin müsaade ettiği kadar yaşayabilirler.
Örnek vereyim. İslam’da faiz kesin olarak haramdır. Günümüz dünya ekonomisini ise faiz şekillendirir. Siz ekonomik olarak güçlü değilseniz faiz belasından kurtulamazsınız. Bundan kurtulabilmenin yolu bağımsız olmaktan geçer. Cehaleti yenmekten geçer ve ekonomik olarak başkalarına muhtaç olmamaktan geçer.
Hazreti Muhammed (SAV), peygamberliğinin 13 yılını Mekke’de geçirdi. Bu dönemde İslamiyet fazla yayılamadı. Çünkü Müslümanlar Mekke’de özgür değillerdi. Ekonomik yönden güçlü değillerdi.
Hazreti Muhammed (SAV) 622 yılında Medine’ye hicret etti. O tarihte Müslüman olanların sayısı 1000-1500 arasındaydı. Orada bir devlet kurdu ve özgürlüğüne kavuştu. Bu devlet 10 yıl içinde ekonomik olarak güçlendi.
Peygamber, verdiği eğitim ile insanlara İslam ahlakını aşıladı. Vefat ettiği 632 yılında Müslümanların sayısı yüzbinlerle ifade olunuyordu.
Bugünün dünyasında İslam alemi, Mekke dönemini yaşayan Müslümanların durumuna düşmüşlerdir.
Pek çok ülke görünürde hürdür.
Ama bu ülkelerin hepsi ekonomik yönden bağımlıdır.
Bu nedenle gerçek hürriyete sahip değillerdir.
Günümüz İslam toplumlarında cehalet hakimdir.
Dini eğitim de ilmi eğitim de yeterli değildir.
Dini eğitim yeterli olmadığı için gerçek İslam ahlakı yaşanamamaktadır. İnsanlar birbirleri ile dost olacaklarına, sürekli çatışmaktadırlar.
Dindar nesiller yerine kindar nesiller yetişmektedir.
İlmi eğitim yeterli değildir. Bu nedenle dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmeler yakalanamamaktadır. Bunun tabi sonucu olarak yeteri ekonomik gelişme sağlanamamaktadır. Bu iki ana sebepten dolayı günümüzde İslam dünyası gerçek hürriyetlerine sahip değildir.
Gerçek özgürlük, ancak ve ancak, İslami ahlaka sahip olmakla ve dünya gerçeklerine göre hareket etmekle kazanılabilir.
Bu Mümkün müdür? Evet mümkündür.
Çünkü; Cenab ı Hak, Kuranı Kerimde Müslümanlara bunu vadetmiştir. Bunun ilk örneği Hazreti Peygamber (SAV) ikinci örneği Hazreti Ömer (RA) dönemidir.
Türkiye Cumhuriyetine gelince;
TC, büyük bir cihattan, kurtuluş savaşından sonra kuruldu. Kurulduğunda dünyadaki tek özgür Müslüman devlet idi. İslam alemi ve mazlum milletler için Hazreti Nuh’un (SAV) gemisi gibiydi.
Mazlum milletlerin geleceği ve umuduydu. Örnekti.
Mustafa Kemal, Hazreti Muhammed (SAV) ne yaptı ise onu yaptı.
Önce, Müslüman Türk Milletini özgürlüğe kavuşturdu.
Sonra, dini ve ilmi çalışmalar yaparak toplumu cehaletten kurtarmaya çalıştı. O güne kadar yapılmayanı yaptı ve Kuran’ı Türkçeye çevirtti, tefsirini yaptırdı. Hz. Buhari’nin (RA) hadislerini Türkçeye çevirtti. Böylece aracı olmadan yâni araya hoca, şeyh, imam takımı girmeden topluma İslam’ın özünü sundu. Müslüman topluma gerçek İslam ahlakını öğrenmelerinin yolunu açtı.
Çağın gereklerine uygun bilimsel eğitim gerçekleştirdi. Devletin ayakta kalabilmesi için gerekli ekonomik gelişmenin temellerini attı.
O, öncelikle devletin özgür, güçlü ve kalıcı olması için çalıştı. Ömrü bu kadarını yapmaya yetti.
Bugün Mustafa Kemal Atatürk, özellikle hilafet ve laiklik konularında yaptıkları ile sürekli hırpalanmakta ve zaman zaman tahkir edilmektedir. O’nu suçlayan Müslümanlara şunları söylemeyi görev sayıyorum.
-Mustafa Kemal, gazilik şerefine Çanakkale’de, Sakarya’da ve Dumlupınar’da üç kere ulaşmış bir kişidir. Gazilik, şehitliğe eşdeğerdir ve her iki makam İslam’da büyük değeri vardır. Gerçek Müslüman iseniz, saygılı olun.
-Mustafa Kemal, yukarıda anlatıldığı üzere gerçek İslam’ın yaşanabilmesi için içeride ve dışarıda büyük mücadeleler verdi. Bu gerçeği unutmayın. Ve kendinizi hesaba çekin. “Ben İslam’a ne kadar hizmet ettim?” Sorusunu da sorun.
-Mustafa Kemal, dünya insanlığı için umut olmuştur. Uluslararası saygınlığı vardır. Dünyanın hayranlığını kazanan bu şahsı, Türk toplumu olarak yeterince tanımamış ve anlamamış olabilirsiniz. Bu nedenle onu sevmeyebilirsiniz. Ama nankör olmayın. Nankörlük insanı küfre götürür.
-Mustafa Kemal, peygamber değildir. Normal bir insandır. O’nun da yanlışları vardır. Onun yanlışlarını düzeltin, düzeltmeye çalışın. Ülkeyi O’nun istediği medeniyet seviyesinin üzerine çıkarın.
Kendinizi gerçek Müslüman sayıyorsanız, Hazreti Peygamberin (SAV) söylediği gibi davranın. “Ölülerinizin arkasından kötü konuşmayın.”
-Kuranı Kerim’in Bakara suresinde iki defa tekrar edilen şu ayetin (134 ve 141) mealine kulak verin. “Onlar bir ümmetti. Geldi geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız size.” Siz, tevazu sahibi olun. Hoşgörülü olun ve haddinizi bilin. Başkasını hele hayatta olmayanları yargılama hatasına düşmekten sakının.
-Bugün Türk toplumunda insanlar çok parçaya ayrıldılar. Dini inanç açısından dindar ve dindar olmayan olmak üzere ikiye ayrılmış durumdayız. Kendisini dindar olarak nitelendirenlerin oranı 1 Kasım 2015 tarihinde %32.5 oranında iken, bu oran 24 Haziran 2018 tarihinde %28.5 a ve Ocak 2022 tarihinde %24.2 düşmüş. Yani kendisini dindar olarak tanımlayan kişilerin oranı 7 yılda, %25 oranında azalmış. Bu korkunç bir durum. Ülkemizde İslamiyet eriyor.
Bunun başlıca sebebi, her türlü adaletsizliği yapma, başkasının inancını sorgulama hakkını kendilerinde görenlerin yaptığı İslam dışı uygulamalarıdır. Bu gibi yanlış uygulamalar özellikle genç nesilleri İslam’dan soğutmakta, hatta uzaklaştırmaktadır. Vakit çok olmadan yaptıklarımızın farkına varalım. Yanlışlarımızı düzeltelim.
8.Ne yapmalıyız:
Bu topraklarda bu vatanda yaşayan herkes Türkiye Cumhuriyeti Devletini korumak ve onu yükseltmek zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıpratmak, bindiğin dalı kesmeye, içinde bulunduğun gemiyi batırmaya benzer. Hilafetle ilgili konuların sürekli gündeme getirilmesi Türkiye Cumhuriyeti’ni yıpratma propagandalarının bitmeyen boyutlarından sadece biridir.
Hayaldir. Kimseye bir fayda getirmez. İslam peygamberi hilafetin 661 yılında sona erdiğini işaret etmiyor mu? Siz peygamberden daha mı iyi biliyorsunuz? İslam’ı en iyi şekilde yaşamak, elbette herkesin hakkıdır. Bunun için hilafete gerek yoktur.
Esasen İnsan, Cenab ı Hakkın yeryüzündeki halifesi değil midir?
Gerçek Müslüman olmak, ancak İslami ahlaka sahip olmakla yâni; sırat-ı müstakime (doğru yol) varıp onun üzerinde yürümekle mümkündür. Bunun için Kuranı okumak, onu anlamak ve peygamberi örnek alarak onu hayatına uygulamak şarttır. Kurandaki Asr suresi bu gerçeği ifade etmiyor mu.?
“İman edenler, salih (iyi, faydalı) ameller işleyenler, hakkı (adaleti) yerine getirenler ve sabredenler” kurtuluşa ererler.’ Demiyor mu?
İslam ahlakına sahip değilsen, gönüllere girmemişsen boşunadır.
Ne buyurmuş Yunus Emre:
“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir.
Sen kendin bilmezsin, ya nice okumaktır?”
Okumanın manası kişi Hakkı bilmektir.
Çün okudun bilmezsin, ha bir kuru emektir.
Okudum bildim deme, çok taat kıldım deme.
Eğer Hak bilmez isen, abes yere gelmektir.
Dört kitabın manası, bellidir bir elifte.
Sen elifi bilmezsin, bu nice okumaktır.
Yiğirmi dokuz hece, okursun uçtan uca.
Sen elif dersin hoca, manası ne demektir?
Yunus Emre der hoca, istersen var bin hacca.
Hepisinden iyice, bir gönüle girmektir.
Gerçek Müslüman, Özgürlüğüne sahip olandır.
Sadece Yaradan’a kul olandır. Aklını kullanarak dini kuralları öğrenen ve hayatını bu doğrultuda yaşamaya çalışandır.Yanlış bilgilere karşı gerçekçi ve uyanık olandır. İnsanlara güzel örnek olandır.
Ey Müslüman! Kurandaki Hac suresinin son ayetini daima oku ve insanlara şahit (örnek) olduğunu unutma!
“Allah (CC) uğrunda hakkıyla cihad edin. O sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim’in (SAV) dinine uyun. Allah (CC) sizi hem daha önce hem de bu Kuran’da Müslümanlar diye isimlendirdi ki Peygamber size şahit (örnek) olsun sizde insanlara şahit (örnek) olasınız. Haydi namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a(CC) sımsıkı bağlanın Sizin Mevlanız 0 dur. O ne güzel Mevla, ne güzel yardımcıdır.”
Gelin gönülden Müslüman olalım.
Birbirimizle kardeş olalım. Davranışlarımızla bütün insanlığa örnek olalım. Müslüman kardeşlerime faydalı olur düşüncesi ile bunları yazmak gereğini duydum.
En derin selam ve saygılarımı sunarım.
Cenab-ı Mevla’ya emanet olunuz.
Ayrıca M.kemal Sherill isimli bir yabancı sanırım ABD büyükelçisine ve ayrıca Kâzım Karabekir Paşa’ya Kuran tercüme yaptırma maksadını açıkça itiraf etmiştir. Sonradan bu maksadı gizlenmiştir: “Evet Karabekir, Arap oğlunun yavelerini(saçma sapan söz) Türk oğullarına öğretmek için Kur’an’ı Türkçeye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım! Ta ki budalalık edip de aldanmakta dev*** etmesinler.” Onun yanısıra Abdullah Cevdet’e meihur müsteşrik J. Meslier’in Tanrısızlığın İlmihali eserini tercüme ettirmiş. Üstelik MEB yayınlarından bastırmış ve bu milletin çocuklarına okutturmuştur. Kur'an-ı Kerimi tercüme ettirmesi bir şey ifade etmez.
Merhaba Sel***i Oğuz Bey Kur'ân-ı Kerîm’in Türkçe tefsirini M. Kemal yaptırm***ıştır. Meclis zabıtlarını bulup okursanız meselenin M. Kemâl ile doğrudan bir alakası olmadığını görürsünüz. Araştırmadan kaynak tar***ası yapmadan ideolojik roman yazar gibi tarih yazılmaz. Ama siz de haklısınız tarihi veriler çok çarpıtılıyor. M. Kemal Kur'ân-ı Kerim’i Cemil Said gibi ilimle alakası olmayan kişilere tercüme ettirmiştir. Üstelik daha önce yapılmış bulunan Almanca ve Fransızca tercümesinden Türkçe'ye çevirmişler ve üstelik ayetlerin manalarını ideolojilerine göre tahrif ettirmişlerdir. Bu ciddiyetsizlik Konyalı Vehbi Efendi, Eskişehirli Abdullah Azmi Efendi,Aksekili Ahmed Efendi gibi ilim ehli zatların dikkatini çekmiş meclise taşınmıştır. Tahrif edilmesinin önüne geçmek için bir heyet-i ilmiyye ad***akıllı bir ilmî çalışma yapılması yönünde karar alınmıştır. Mehmed Âkif¹e Türkçe meal Elmalılı’ya Türkçe tefsir Bababnzade’ye de Buhari’nin Türkçe’ye tercümesi vazifesi verilmiştir.